Türkiye’nin Enerji Politikası: Nükleer Enerji ve Doğal Gaz

836

Dünyada hızla artan enerji ihtiyacı varken, nüfusu sürekli artan, hızlı bir kentleşme ve sanayileşme süreci içerisinde olan Türkiye’nin de yaşanan durumlara bağlı olarak enerjiye duyduğu ihtiyaçta artış görülmüştür. Türkiye’nin en önemli ihtiyaçlarından birisini artan nüfusun temel ihtiyaçlarının karşılanabilmesi ve ekonominin büyümeye devam edebilmesi için daha fazla enerji oluşturmaktadır. Fakat Türkiye, enerji kaynakları bakımından zengin bir ülke olmadığından dolayı tüketilen enerjinin büyük bir kısmını oluşturan petrol ve doğal gaz gibi enerji türlerini zengin enerji kaynaklarına sahip ülkelerden ithalat yoluyla karşılanmaktadır. Gelişmekte olan bir ülke olarak Türkiye’nin, her geçen gün artan enerji talebini karşılamada yenilenemeyen enerji kaynakları yetersiz kalmaktadır. Türkiye petrol ve doğalgaz açısından dışa bağımlı bir ülkedir. Bu nedenle yerli kaynakları arama faali­yetlerini arttırmak hedeflenmekle birlikte yerli kaynakların daha verimli kullanılması için çalışmalar yürütülmektedir. Bu çalışmalar sonucundaki enerji politikasında yerli kaynak kullanımının yaygınlaştırılması, doğal gazın elektrik üretimindeki payının azaltılarak yenilenebilir enerjinin payının artırılması yer almaktadır (Karagöl vd.,2016:253).

Böylelikle günümüzde yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üretimi ve enerjinin hem üre­tilmesinde hem de tüketilmesinde verimliliğin artırılmasına önem ve öncelik verileceği belirtilmektedir. Uzun bir süreç olarak düşünüldüğünde ise Türkiye’nin enerji alanında dışa bağımlı olmasını ve enerji elde etmede harcanan bütçeyi önemli ölçüde azaltabilecek olan yenilenebilir enerji, milli gelirden istihdama, yatırım alanlarından çevresel faktörlere kadar birçok alanda da son derece önemli faydalar sağlayacaktır (Karagöl ve Kavaz,2017:7). Bu sayede Türkiye enerjide kendi kendisine yetebilen bir ülke konumuna gelebilecektir. Türkiye hedeflerine uygun olarak her geçen gün artan şekilde yenilenebilir enerji yatırımlarına öncelik vermekte ve her yıl elde edilen enerji miktarını da arttırmaktadır. Yenilenebilir enerji kaynaklarının donanım sanayisinin de kurulmaya başlamasıyla birlikte daha fazla yatırım yapılmasının önünün açılmasıyla birlikte üretim de hızla artacaktır. 2023 yılına kadar dünyanın en büyük ilk on ekonomisinden biri olmayı hedefleyen Türkiye, ekonomik hedeflerini destekleyecek enerji kaynaklarına sahip olmak, enerjide dışa bağımlılığı ve aşırı enerji ihracının neden olduğu ekonomik yükü azaltmak amacıyla yeni enerji politikaları geliştirmeye yönelmiştir (Akyüz,2015:524).

Bu politikaların başında, fosil enerji kaynakları olan kömür, petrol ve doğal gaz gibi enerji kaynaklarına bağımlılığı azaltarak yenilenebilir enerjiyle birlikte nükleer enerjinin kullanılması gelmektedir. Nükleer enerji Türkiye’nin yeni enerji politikalarının merkezinde ve enerji üretiminin yüksek olması bakımından diğer enerji kaynaklarına alternatif olarak bulunmaktadır. Bu hedef sonucunda üç nükleer santral kurulmasına karar verilmiştir. 2004 yılında Enerji Bakanı olan Hilmi Güler’in girişimleriyle başlayan süreç üç farklı nükleer enerji santralinin ülkemize kurulmasına karar verilmesi ile sonuç bulmuştur (Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, 2015).

Nükleer enerji santrallerinden ilkinin Mersin’in Akkuyu mevkiine, ikincisinin ise Sinop ilinin İnceburun Yarımadası’na yapılması kararlaştırılmıştır. Her iki santralin yaklaşık maliyetinin 20 milyar civarında ve işletme ömrünün ise 60 yıl olacağı belirtilmiştir. (www.ntv.com.tr). Üçüncü ve son nükleer enerji santralinin ise Kırklareli ilinde bulunan İğne ada bölgesine kurulması planlanmaktadır (Akyüz,2015:529). Türkiye 2023 yılına kadar inşasını bitirmeyi planladığı Akkuyu ve Sinop Nükleer Santrallerinin işletmeye alınmasının sonucunda o zaman ki kurulu gücünün %10’luk kısmını nükleer enerji oluşturacaktır (Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, 2015). Yenilenebilir enerji kaynaklarının yanında nükleer enerjiye duyulan ihtiyacın, fosil enerjinin tükenme riskinin oluşturduğu belirtilmektedir. Enerji ihtiyacının insan yaşamı boyunca var olacağı gerçeği ve fosil enerji kaynaklarının hızla tükenme riski taşıması, devletlerin nükleer enerji ya da yenilenebilir enerji kaynakları gibi alternatif enerjilere yönelmesi sonucunu doğurmuştur. Nükleer santralden yüksek miktarda elektrik enerjisi elde edilebilmesi gerçeği, en çok talep edilen enerji kaynağı olmasının en büyük nedenlerinden birini oluşturmaktadır (Akyüz,2015:526). Artan nüfusun ihtiyaçlarının karşılanabilmesi ve hızlı sanayileşmenin neden olduğu enerji ihtiyacının karşılanabilmesi için en fazla, en kolay ve en ucuz olacak şekilde elektrik üreten enerji kaynakları ülkeler tarafından tercih edilmektedir. Nükleer enerjinin hazır bir teknoloji olması ve ithalat yöntemi ile istenilen herhangi bir ülkeye inşa edilebilecek olması nedeniyle, özellikle de nükleer enerji teknolojisine sahip olmayan ülkeler açısından bakıldığında cazip olarak görüldüğü söylenebilir (Akyüz, 2015:526). Ayrıca, nükleer enerjinin sahip olduğu en önemli avantajlardan biri de, doğal gaz, kömür veya petrol kullanarak elektrik üreten teknolojilere göre çok daha az miktarda karbondioksit salınımına neden olması olarak görülmesidir (Akyüz,2015: 526).

Nükleer enerji, bu yönüyle diğer enerji kaynaklarından daha ön plana çıkmaktadır. Diğer yandan şunu belirtmek gerekir ki, nükleer enerji avantajları olduğu gibi birçok dezavantaja da sahip olan enerji kaynağıdır. Nükleer santrallerin ürettiği atıkların neden olduğu çevresel sorunlar, yüksek güvenlik standartlarına rağmen riskli bir teknoloji olması, nükleer enerjinin temel kaynağı olan uranyumun doğada az bulunur olması belli başlı dezavantajlarını oluşturmaktadır. Aynı zamanda, nükleer enerjinin kurulum maliyetinin çok yüksek olması ve belli bir kullanım ömrüne sahip olması diğer olumsuz yönlerini oluşturmaktadır (Akyüz,2015:527). Nükleer enerji, işletme maliyeti açısından bakıldığında ucuz fakat kurulum maliyeti açısından bakıldığında ise pahalı bir enerji kaynağıdır. Türkiye’de nükleer enerjinin avantajlarından faydalanabilmek ve hızla artan enerji ihtiyacını karşılayabilmek amacıyla enerji politikasını nükleer enerjiye çevirmiştir. Türkiye diğer ülkelerin sahip olduğu nükleer teknolojiye sahip olmadığı için nükleer reaktörlerin inşasını ithalat yoluyla gerçekleştirmektedir. İleri teknoloji gerektiren nükleer enerjinin Türkiye’de inşa aşamasında olması beraberinde çok ciddi tartışmaları da getirmiştir. Sadece avantajlarına bakıldığı zaman cazip gibi görülen nükleer enerjinin bir de sahip olduğu dezavantajlara baktığımızda ise çok farklı bir durum ile karşı karşıya kalınmaktadır. Türkiye’nin nükleer enerji gibi alternatif enerji kaynaklarına yönelmesinin en önemli nedenlerinden birisi kullanmakta olduğu enerji kaynaklarının çoğunluğunda dışa bağımlı olması ve bunun sonucunda da ağır ekonomik maliyet oluşmasıdır. Türkiye enerji ihtiyacının yarıdan fazlasını ithalat yoluyla karşılamaktadır.

Bu durum ile birlikte Türkiye artan enerji maliyetini azaltmak ve daha sürdürülebilir bir kalkınmayı sağlayabilmek için enerjide dışa bağımlı olmaktan kurtulup kendi kaynaklarıyla ihtiyaçlarını karşılayabilme amacı içerisine girmiştir (Bayraç, 2010: 134). Ediger‘e (2009:17) göre; Türkiye‘nin, enerji ithalatında yaklaşık %74 oranla, dışa bağımlı olması, tüketimin fosil yakıt ağırlıklı olması ve diğer ülkelerle karşılaştırıldığında enerji verimliliğinin daha düşük olması gibi enerji ile ilgili çözülmesi gereken üç temel sorunu vardır. Bu sorunlara çözüm getirecek kanunla belirlenen resmi kurumlar, görev yetki ve sorumlulukları açısından yeniden yapılandırılma sürecine girmiştir. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı (ETKB), 5784 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun (2008) ile 4628 sayılı Elektrik Piyasası (2001) Kanunu‘na eklenen ―arz güvenliği Ek 3. madde kapsamında, ― arz talep dengesinin yeterli yedekte sağlanması, kaynak çeşitliliği, dışa bağımlılık, çevresel etkiler ve piyasalarda oluşan fiyatlar açısından sektörün belirlenen hedeflere uygun olarak gelişmesini izleme, değerlendirme ve hedeflerden sapma halinde ise piyasanın yönlendirilmesini sağlayacak tedbirlerin alınması ve kısa, orta ve uzun vadeli arz güvenliğini sağlamak ile görevlendirilmiştir (ETKB, 2009).

Türkiye’nin temel enerji politikaları, aşağıdaki başlıklar altında özetlenebilir;

  • Tüketiciler için maliyet, zaman ve miktar yönünden enerjinin erişilebilir olması,
  • Serbest piyasa uygulamaları içinde kamu ve özel kesimin harekete geçirilmesi,
  • Dışa bağımlılığın azaltılması,
  • Enerji alanında bölgesel ve küresel etkinliğin artırılması,
  • Kaynak, güzergâh ve teknoloji çeşitliliğinin sağlanması,
  • Yenilenebilir kaynakların azami oranda kullanılmasının sağlanması,
  • Enerji verimliliğinin artırılması,
  • Enerji ve tabii kaynakların üretim ve kullanımında çevre üzerindeki olumsuz etkilerinin en aza indirilmesi.

Bu politikalarla enerjide dışa bağımlılığın azaltılması ve üretimden kaynaklanan çevresel etkilerin en aza indirilmesi hedeflenerek, ülke ekonomisine katkı sağlanması esasının benimsendiği görülmektedir (Erdal, 2011: 223). Enerji konusunda kendi kendine yetebilen bir Ülke olmak hedeflenmektedir. Ülkemizin enerji arz güvenliği hedefine ulaşabilmesi için, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığımız tarafından belirlenen stratejiler aşağıda özetlenmiştir (Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, 2017).

  • Enerjide yerli ve yenilenebilir kaynaklara öncelik verilmesi,
  • Yerli araştırma ve geliştirme (Ar-Ge) çalışmaları ile yerli enerji teknolojileri ve istihdamın artırılması,
  • Enerji ithalatında kaynak ve güzergâh çeşitliliğinin sağlanması,
  • Enerji piyasalarında gerekli düzenlemelerin yapılması,
  • Enerji verimliliğinin artırılması,
  • Nükleer enerjinin enerji sepetimize dâhil edilmesi hedeflenmektedir.

Bu çerçevede, ülkemiz için kritik öneme sahip Doğu-Batı ve Kuzey-Güney Enerji Koridoru projeleri, güneş ve rüzgâr enerjisi santralleri ile yerli kömür yakıtlı termik santral projeleri, doğal gaz terminali ve doğal gaz depolama projeleri ve nükleer güç santrali projelerinin gerçekleştirilmesi öngörülmektedir (Yıldırım, 2017: 37).

Bu projelerin 2023 yılına kadar tamamlanması beklenmektedir. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından Milli Enerji ve Maden Politikasının üç ekseninden biri olarak, sürdürülebilir enerji temininde Türkiye’nin arz güvenliğini sağlamasının kritik bir öneme sahip olduğu açıklanmıştır.

Türkiye’nin geleceğe yönelik enerji perspektifini belirlemesinde arz güvenliğinin sağlanması öncelikli alanlardan biri olacaktır. Enerji kaynaklarına duyulan ihtiyacın artarak devam etmesi, arz güvenliğini son yıllarda ithalatçı ülkelerin gündeminde ilk sıraya yükseltmiştir. Küresel ölçekte yüksek talep artış hızına sahip ülkeler arasında bulunan Türkiye, ekonomik büyümesini sürdürürken bir yandan da artan enerji talebini karşılamak adına politikalar geliştirmektedir. Birçok sektörde (sanayi, konut, ulaşım) kullanılan petrol ve doğalgaz ithalatının giderek artması enerji kaynaklarındaki dışa bağımlılığı artırmakta ve bu durum beraberinde Türkiye’yi arz güvenliğini sağlama noktasında yeni arayışlara yönlendirmektedir. Bu bağlamda Milli Enerji ve Maden Politikası kapsamında arz güvenliğinin sağlanması beş başlık çerçevesinde ele alınmıştır. Bunlar; ülke ve kaynak çeşitlendirmesi, doğalgaz ve petrol depolama tesisleri, sisteme doğalgaz sağlama kapasitesi, iletim-dağıtım altyapısı ve enerji verimliliği şeklinde sıralanmıştır (Karagöl vd., 2017: 11). Petrol ve doğalgaz ithalatında birkaç ülkeye yüksek oranlarda devam eden bağımlılık, arz güvenliği konusunda risk oluşturmaya başlamış ve bu durum ülke ve kaynak çeşitliliğinin sağlanması yolunda Türkiye’nin yeni projelere yönelmesine neden olmuştur. Türkiye’nin petrol ve doğalgaza olan bağımlılığı yüzde 90’ın üzerindeyken ithalatın yapıldığı pazarlarda çeşitliliğe gidilmesi ve arz güvenliğinin sağlanması ayrı bir öneme sahiptir. Bilindiği üzere doğalgazı Rusya (Batı Hattı, Mavi Akım), Azerbaycan (BTE), İran, Cezayir, Nijerya, Katar ve ABD’den ithal eden Türkiye, petrol ithalatının büyük bir kısmını ise Irak (Kerkük-Yumurtalık), Rusya, İran ve Azerbaycan’dan (BTC) temin etmektedir. Mevcut boru hatlarına ek olarak ülke çeşitliliğinin artırılmasına yönelik yapım ve plan aşamasında olan birçok boru hattı projesi bulunmaktadır. Azerbaycan doğalgazının Türkiye’ye transferini sağlayacak olan TANAP’ın faaliyete geçmesi beklenmektedir.

TANAP

Bunun yanında Rus doğalgazının ithal edildiği Batı Hattı’na alternatif olarak planlanan Türk Akımı Doğalgaz Boru Hattı Projesi üzerinde de iki ülkenin iş birliği devam etmektedir. Öte yandan uzun yıllar boyunca petrol ithal edilen Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) ile doğalgaz ithalatının gerçekleştirilmesini sağlayacak Kuzey Irak Doğalgaz Hattı üzerine de görüşmeler devam etmektedir. Son olarak Doğu Akdeniz Doğalgaz Boru Hattı projesi ile Türkiye, ülke çeşitliliğini artırarak arz güvenliğini güçlendirmeyi planlamaktadır. Enerji arz güvenliğinin sağlanması noktasında Türkiye’nin ülke çeşitliliği yanında tükettiği enerji kaynaklarını da çeşitlendirmesi gerekmektedir. Türkiye’nin fosil yakıt kullanımından kaynaklı dışa bağımlılığının azaltılması amacıyla yerli kaynak kullanımının artırılması üzerine politikalar geliştirilmektedir. Bu bağlamda Milli Enerji ve Maden Politikasında yenilenebilir, kömür ve nükleer enerji üretiminin toplam üretim içerisindeki paylarının artırılması gerektiği üzerinde önemle durulmuştur. Enerji bağımlılığının doğalgaz üzerinde yoğunlaştığı Türkiye’de mevsimsel farklılıklardan kaynaklanan talep artışının dengelenmesi de önem taşımaktadır. Bu bağlamda gerçekleştirilen doğalgaz depolama tesis yatırımları, arz güvenliği konusunda söz konusu politikada ön plana çıkan ikinci başlığı oluşturmaktadır. Mevsimsel tüketim farklılıkları ve doğalgaz arzında yaşanabilecek teknik aksaklıkların giderilmesine katkı sağlayan doğalgaz depolama tesisleri, doğalgazı yeraltı ortamlarında muhafaza etmektedir. Türkiye’de oldukça fazla bulunan tüketilmiş petrol ve doğalgaz sahaları, tuz mağaraları ve terk edilmiş maden ocakları depolama için kullanılan uygun ortamlardandır. Sahip olduğu konumunun avantajları düşünüldüğünde ise Türkiye’nin tükettiğinden daha fazla petrol ve doğalgaz ithal etme şansı bulunmaktadır. Tüketim fazlası petrol ve doğal gazın depolanması ise Türkiye’nin hem arz güvenliğini sağlamasında bir yol gösterici olacaktır hem de depolanan kaynakları ihraç etmesinin yolunu açacaktır.

Türkiye’nin enerji arz güvenliğini artırma noktasında sisteme doğalgaz sağlama kapasitesi Milli Enerji ve Maden Politikası kapsamında üzerinde durulan üçüncü başlığı oluşturmaktadır. Türkiye’nin arz güvenliğini sağlaması amacıyla öncelikli hedeflerinden biri, sisteme gaz giriş kapasitesinin ilk olarak 300 milyon sonrasında ise 400 milyon metreküpe çıkarılması olarak belirlenmiştir (Karagöl vd., 2017: 15).

Milli Enerji ve Maden Politikasında doğalgazın iletim ve dağıtım altyapısının iyileştirilmesi arz güvenliği kapsamında dördüncü başlık olarak açıklanmıştır. Bu politikada doğalgaz hizmetinin bulunmadığı il ve ilçelere en kısa zamanda doğalgazın ulaştırılması hedeflenmektedir. Milli Enerji ve Maden Politikası kapsamında arz güvenliğini sağlamak adına enerji verimliliğinin artırılması ise son başlık olarak açıklanmıştır. Enerji kaynaklarının kamu, özel sektör, sanayi ve konutlarda daha verimli bir şekilde kullanılması gerektiğine dair farkındalığın oluşturulması adına çalışmalar yapılmaktadır. Yerli ve yenilenebilir kaynaklarının kullanımını artırarak enerjide dışa bağımlılığını azaltmayı planlayan Türkiye aynı zamanda mevcut enerji kaynaklarını daha verimli kullanarak ithal ettiği enerji miktarını ve beraberinde cari açığını azaltabilecek ve nihayetinde arz güvenliğine katkı sunabilecektir.

Sonuç olarak bakıldığında Türkiye’nin hedeflerine ulaşmak için izlediği politikalar sonucunda yerli ve yenilenebilir kaynakların hem yatırımlarının hem de enerji üretiminin her geçen gün arttığı görülmektedir. Tepkilere neden olan Nükleer enerji santralleri ise kullanıma alındıktan sonra enerji ihtiyacının önemli bir kısmını karşılayacak olması bakımından enerji politikalarında öncelikli görülmektedir. böylece Türkiye enerji konusunda kendine yetebilen bir ülke konumuna gelebilecektir.

[irp posts=”24178″ name=”Avrupa Birliği Enerji Politikalarında Türkiye’nin Yeri ve Önemi”]

KAYNAK

Akyüz, Emrah (2015), Türkiye’nin Nükleer Enerji Politikası ve Terör Tehdidi, Akademik Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi, S. 40, ss. 523-536.

Bayraç, H. Naci (2010), Küresel Enerji Politikaları ve Türkiye: Petrol ve Doğal Gaz Kaynakları Açısından Bir Karşılaştırma, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, S. 10 (1), ss. 115-142

Ediger, Volkan, Enerji Arz Güvenliği ve Ulusal Güvenlik Arasındaki İlişki, SAREM Enerji Arz Güvenliği Sempozyumu, Ankara, 2007.

Erdal, Leman, “Enerji Arz Güvenliğini Etkileyen Ekonomik, Siyasi ve Coğrafi Faktörler” Uludağ Üniversitesi İİBF Dergisi, Sayı 1, 2012, ss.107-136.

Karagöl, Tanas Erdal, Kaya Saliha, Koç Yusuf Emre (2016), 2016’da Enerji, Siyaset, Ekonomi ve Toplum araştırmaları vakfı, ss. 1-16. Kaynak: https://setav.org/assets/uploads/2016/12/enerji.pdf

Karagöl, Tanas Erdal, İsmail, Kavaz (2017), Dünyada ve Türkiye’de Yenilenebilir Enerji, Siyaset, Ekonomi ve Toplum araştırmaları vakfı, S. 197, Ankara. Kaynak: https://setav.org/assets/uploads/2017/04/YenilenebilirEnerji.pdf

Yıldırım, Özge, Türkiye’nin Enerji Görünümü ve Diplomasisi, MTA Doğal Kaynaklar ve Ekonomi Bülteni, Sayı 23, ss. 37-41, 2017. http://www.mta.gov.tr/v3.0/sayfalar/hizmetler/kutuphane/ekonomi-bultenleri/2017_23/Sayi23_37-41.pdf

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

Yazarlık Başvurusu

Yorum Yaz

Lütffen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz