Asya Haber Arşivi ve Analizi (Mart 2018)

1833

Afganistan’da Savaşın Tırmandığı Dönem: Bahar Sezonu

Afganistan’da 17 yıldır süren savaşın gidişatı, kış dönemlerinde teröristlerin hava şartlarından dolayı çekilip bahara hazırlık yapması ve bahar ve yaz aylarında savaşı tırmandırarak devam ettirdiği bir döngü içerisinde devam etmektedir. Aynı şekilde Mart ayına girdiğimiz vakit, saldırılar arttı ve bölgelere yönelik ilerlemeler ufaktan başladı. Öncelikle şunu belirtmek gerekecek ki, eskiden yapılan hataların tekrarlanmaması için önlemler önceden alınmış ve ABD’den de destek gelmiştir. ABD ordusuna ait yeni ekip Afgan güvenlik güçlerini eğitmek için Mart’ın başında ülkeye giriş sağlamıştı.

Ayrıca, önceki Güney Asya raporları incelediğinizde göreceksiniz ki, ABD’nin yeni savaş stratejisinde hava kuvvetlerinin ağırlıkta olduğu vurgulanmaktaydı. Yeni gelişmeler bunu destekler niteliktedir. Bahar ve yaz sezonu kapsamında, şimdiden hemen hemen her gün ABD ve Afgan güçleri tarafından hem Taliban’a hem de IŞİD’e yönelik hava saldırıları yapılmaktadır ve ileride de bu devam edecektir. Maddi olarak da destek veren Pentagon, Ortibal ATK şirketinin 208 uçak için 86,4 milyon dolarlık destek sağladığını belirtti.

Afgan güvenlik güçleri yeni eğitilen ordusuyla Bahar sezonuna giriş sağlayacakken, yılın operasyonuna isim verildi. Eşref Gani güvenlik ve savunma yetkilileri ile yaptığı toplantıda, bundan önceki operasyonları olan “Halit Operasyonu”nun yerini “Nusret Operasyonu”nun alacağını belirtti. Halit Operasyonu’nda alınan derslerin, günümüz için yararlı olacağını ve Nusret Operasyonu’na destek sağlayacağını da ekledi.

Afganistan Savunma Bakanlığı, Eşref Gani’nin üç aşamadan oluşan bir orduya alım düzeninin oluşturulduğu ve 36,000 yeni askerin orduya alınacağını bildirdi. Yeni gücün 2010’da kurulan Afgan Yerel Polis (ALP)’in teşkilatlanmasına benzeyeceği ifade edildi.

Acemi askerlerin orduya alımı ve eğitilecek olmaları olumlu bir gelişme olarak okunabilir ancak şunu da belirtmek gerekir ki, ordu içerisinde endişeler de vardır. Bilindiği üzere, Afgan ordusu askerlerin başarısızlıklarından dolayı da zayıf bir yapılanmaya sahipti ve askerler görevlerini yapmadan görevlerini bırakıyorlardı. Ordudaki endişe ise ne tür insanların katıldığı ve bu işi yapabilme kabiliyetlerinin olup olmadığıdır.

Şu anda Afgan Ulusal Ordusu (ANA) içerisinde toplam 190,000 asker, ülkenin çeşitli bölgelerinde görev yapmaktadır.

ASKERİ RAPOR/ Savaş Sezonu Kapsamında Sahada Yaşanan ‘Önemli’ Gelişmeler

Taliban sezona ülkenin batı kısmında yani stratejik önemi büyük olan Farah ve Faryab’a yönelik saldırılar başlattı. Faryab’dan ziyade Farah’ın durumu daha ciddiydi ve bölgeler ağır çatışmalar yaşandı. Mart ayının başından ortasına kadar olan süreçte yaşanan gelişmelerde önemli olan haberleri kronolojik şekilde sizler için sıralayacağım:

1 Mart | 28 Muhalif Operasyonlarda Öldürüldü

Afganistan Savunma Bakanlığı 28 muhalifin öldürüldüğünü ve 13 tanesinin ise yaralandığını belirtti.

Operasyonlar; Nangarhar, Lagman, Gazni, Paktika, Lovgar, Kandahar, Ferah, Tahar, Faryab, Nimruz ve Helmend illerinde gerçekleşti. Operasyonlar esnasında muhaliflere ait araçlar ve silahlar imha edildi. Hava saldırılarında muhaliflerin sığınaklar da hedef alındı.

6 Mart | 31 Muhalif Operasyonlarda Öldürüldü

Afganistan Savunma Bakanlığı en az 31 muhalifin öldürüldüğünü ve 17 tanesinin ise yaralandığını belirtti. En az 13 hava saldırısının gerçekleştiği belirtildi.

Operasyonlar; Nangarhar, Lagman, Gazni, Paktika, Lovgar, Kandahar, Ferah, Tahar, Faryab, Nimruz ve Helmend illerinde gerçekleşti. Muhaliflere ait sığınıklar da hedef alındı.

11 Mart | Ferah’ın Anar Dara İlçesi Taliban Tarafından Kuşatıldı ve Bala Buluk İlçesinde Ağır Kayıplar Verildi

İl meclisi üyesi, Taliban’ın ilçenin merkezine saldırdığını ve polis merkezlerinin ele geçirildiğini belirtti. Takviyelerin yapılmaması durumunda ilçenin tamamen Taliban’a düşeceğini uyarısı yapıldı.

Bala Buluk ilçesinde ise toplamda 18 kişinin tutsak edildiği ve geri kalanlardan sekizi güvenlik güçlerinden olmak üzere 15 kişinin ise öldürüldüğü belirtildi.

12 Mart |Afgan Güvenlik Güçleri Anar Dara İlçesinin Kontrolünü Geri Aldı

Ordu tarafından yapılan hava ve kara operasyonları sonucu ilçenin kontrolü muhaliflerin elinden geri alındı. İçişleri Bakanlığı sözcüsü yine de bazı bölgelerde çatışmaların devam etmekte olduğu belirtti.

Güvenlik güçlerinden 8 kişinin ve bölgenin polis şefinin de öldürüldüğü doğrulandı. En az 56 muhalifin öldürüldüğü ve daha fazlasının ise yaralandığını belirtildi. Taliban’ın yaşadığı bu kayıpların özellikle hava saldırıları sayesinde verildiği vurgusu yapıldı.

15 Mart |2 Taliban Komutanı Öldürüldü

Afganistan Savun Bakanlığı 2 komutan dahil 11 muhalifin ülkenin farklı bölgelerinde öldürüldüğünü duyurdu.

Operasyonlar; Faryab, Helmend, Uruzgan ve Ferah’ta gerçekleşti.

15 Mart |Yüzlerce Aile Ferah’tan Ayrıldı

Farah ili ve diğer bazı ilçelerin merkezinde gerçekleşen çatışmaların sonucunda yüzlerce aile yerinden edildi.

15 Mart | Faryab’a Askeri Takviye Yapıldı

Kuzeyde konuşlanan Afgan ordusunun 205. Şahin Birliği, özel operasyon güçlerine ait savaşçı helikopterler de dahil olmak üzere yeni ek güçlerin ve modern askeri teçhizatın kısa bir süre önce Faryab havaalanına geldiğini belirtildi.

Ferah’ın TAPI’nin Üzerindeki Etkisi

Geçen ay, TAPI projesinin ikinci kısmının Afganistan’da başlatılması için temel atma töreni gerçekleştirilmiş ve ardından proje yürürlüğe konulmuştu. Proje, Afganistan’ın Herat vilayetinde başladı. Ancak teröristlerin yuvası haline gelmiş Afganistan gibi bir ülkede bu tür projeler teröristler tarafından hedef alınmaktadır. Bunun günümüzdeki yansıması Ferah’a yönelik saldırılardır. Bunun göstergesi hükümetin Ferah’ta artan hareketliliklerin hemen ardından binlerce askerini bölgeye konuşlandırmasıdır. İçişleri Bakanı Nusret Rahimi, bu takviyenin TAPI projesinin güvenliği için olduğunu da açıklamalarında belirtmişti.

Bundan önceki raporumuzda Taliban’ın TAPI projesine olan desteğini belirtmiştim ve bu haberin üzerine kafalarda elbette ki soru işaretleri kalacaktır. Taliban’ın mektubunu okurken dikkat edilmesi gereken, projenin Afganistan’ın lehine olmasından ve önemli bir proje olduğu için desteklenmiş olduğuydu. Burada Afgan hükümetine herhangi bir destek belirtilmedi. Bölgenin Taliban tarafından işgal edilmesi, TAPI projesine zarar vermek için mi yoksa önemi büyük olan bölgeyi kendi ellerinde tutmak mı sorusunun cevabı muhtemelen ikinci seçenektir.

Jakarta ve Taşkent’te Barış Görüşmeleri

Geçen ay, Taliban yazdığı mektupla Afganistan’ın geleceği için barışa açık kapı bırakmış ve her zaman olduğu gibi sadece Amerika ile görüşecekleri şartını koşmuştu. Şuan barış görüşmeleri için iki seçenek gündemde yer tutmaktadır. Birincisi Endonezya, ikincisi ise Özbekistan’da gerçekleştirilecek görüşmelerdir.

Özbekistan’daki görüşmelere Pakistan başta olmak üzere; BM, AB, ABD, Rusya, Çin, Almanya, Fransa, İtalya, İngiltere, Hindistan, İran, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Türkiye de katılacak.

İlk olarak görüşmelerde Afgan hükümeti olacak mı sorusunun cevabının olumlu olduğunu belirtmekte yarar var. Özbekistan 26-27 Mart’ta yapılacak görüşmelerin, Afganlar tarafından yönetileceği vurgusunu yaptı. Taliban görüşmelere katılıp katılmayacağı ile alakalı herhangi bir bildiri yayınlamadı fakat Afgan hükümetinin katıldığı bir barış görüşmesine Taliban’ın katılacağını düşünmek doğru olmayacaktır. Dolayısıyla görüşmelerde Taliban yer almayacaktır ve bu görüşmelerden verimli sonuç çıkmayacağı açıkça ortadadır.

Türkiye adına da, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Taşkent’teydi.

Bir diğer barış görüşmelerinin gerçekleştirileceği yer ise Endonezya. Özbekistan’da olduğu gibi, bu görüşmeler de bu ayın sonunda gerçekleştirilecek. Taliban’ın katılıp katılmayacağı henüz belli değilken olumsuz bildiri gecikmedi ve gerçekleştirilecek görüşmelere yönelik karşıt söylemlerin bulunduğu bir açıklama Taliban’ın sitesinden yayımlandı.

Öncelikle belirtmek gerekir ki, Jakarta Afganistan için barış görüşmeleri girişimini sadece şuan yapmıyor. Geçtiğimiz yılın başlarında, Endonezya’nın devlet başkanı Joko Widodo Afganistan’a ziyarette bulunmuş ve Eşref Gani ile gerçekleştirdiği görüşmelerde barış görüşmelerine yönelik adımlara desteğini iletmişti.

Ayrıca Endonezya’nın barış görüşmelerine ev sahipliği yapması kendilerine de avantaj olarak dönüş sağlıyor. Birincisi , görüşmelerden elde edilen kazancın Endonezya’nın insani diplomasisinin daha fazla tanınması olabilir. Widodo’nun başkanlığı esnasında, Endonezya hem Rohingya’daki mültecilere insani yardım gönderirken hem de 2015’te Nepal’de gerçekleşen depremde ülkeye desteklerini iletti. Bu liderlik sadece hükümeti değil, aynı zamanda dini temelli sivil toplum örgütlerini de kapsamıştır. Afgan görüşmelerine ev sahipliği yapmak, Endonezya’daki insani yardım örgütlenmesini genişletebilir.

İkincisi, sosyal ve eğitim sektöründe artan işbirliğidir. Endonezya, 1951 mülteci kongresine destekçisi olmamasına rağmen, şu anda Afganistan, Pakistan ve diğer Orta Doğu ülkelerinden gelen 13.000’den mülteciye ev sahipliği yapıyor. Din adamları arasındaki görüşmeler, sosyal ve eğitimsel işbirliği inşa etme şansı olarak görülmekte. Örnek olarak, Endonezya’daki mültecilere veya değişim programlarına burs sağlanması gösterilebilir.

Avantajların yanı sıra, bazı problemlerde bulunmaktadır. Afganistan’daki İslami politik güçlerle Endonezya’nın işbirliği kısıtlıdır ve bunun sebebi Taliban’dır. Çünkü, Endonezya’daki cihada yönelik gerçekleştirilen terörle mücadele kavramı Taliban ile olandan farklıdır.

Eski Afganistan başbakanı ve Hizb-i İslami’nin kurucusu olan Gülbeddin Hikmetyar ise barış görüşmeleri için farklı bir öneri sundu. Hikmetyar, güvenli bölgeler kurularak bölgeye Talibanlılar ve ailelerinin yerleşmeleri ve bölgelerin onlara teslim edilmesine izin verilmesi gerektiğini belirtti.

Şuan da Afgan hükümeti içerisinde politikacı olarak görev yapan Muhammed İsmail Han da Taliban’ı barış görüşmelerine katılması için çağrı yaptı. Bu çağrı sadece İsmail Han’dan gelmedi fakat onu vurgulamamızın sebebi daha farklı. İsmail Han’ın bu çağrısından sonra Taliban sözcüsü Zabihullah Mücahit, ülkenin devam eden problemlerinin doğru çözümünü bulmak için tüm çabaların olumlu karşılanmakta olduğunu belirtti.

İsmail Han’ın geçmişini incelediğimizde onun eskiden Sovyet- Afgan savaşında mücahit olarak Sovyetlere karşı savaşmış bir komutan olduğunu görüyoruz. Ayrıca şuan da Afgan hükümeti içerisinde görev yapmakta olan bir politikacı olmasına rağmen ABD’nin Afganistan’daki askeri varlığına karşı görüşünü savunmaya devam etmektedir. Sovyetlere karşı direnişi nedeniyle “Herat’ın Aslanı” olarak bilinen İsmail Han, 1990’larda güneybatıyı kendi hakimiyeti altında yönettiği ortaya çıktığında Taliban tarafından hapsedildiği zaman Taliban’a karşı yerini aldı. Hapishaneden kaçınca grup içerisinde ona saygı duyan kişiler tarafından tedavi edilmişti.

Taliban üzerinde etkisi olabilecek eski mücahitler bundan önce de aynı çağrıları yapmıştı fakat hiçbir etkisi olmamış, Taliban barış görüşmelerini reddetmişti.

Önemli bir gelişme Pakistan tarafından gerçekleştirildi. Pakistanlı yetkililer eski Taliban lideri Abdul Samet Nanai’yi serbest bıraktı. Habere göre Molla Nanai, Afgan hükümeti ile barış görüşmelerinde, Taliban’ın katılmasına yönelik etki edebilecek potansiyelde.

ABD Savunma Bakanı James Mattis, Kabil’e ziyarette bulunduğunda medyaya Taliban ile barışın hala mümkün olduğunu ve bazı küçük grupların destek olduğunu belirtti.

Mattis’in açıklamasını doğru sayılabilecek bir haber de, Taliban’dan ayrılan ve kendi grubunu kuran Molla Resul’un, Jakarta’da gerçekleştirilecek barış görüşmelerine desteğini duyurması ve Endonezya hükümetine barışa yönelik çabasından ötürü teşekkürlerini iletmesi oldu.

Bolton’ın Şer Ekseninin Güney Asyalı Ülkesi: Pakistan

Beyaz Saray’da art arda süren yer değiştirmeler hala devam etmekte. Son gelişmelerden birisi, Trump’ın Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Korgeneral Herbert Raymond McMaster’ı görevden alarak yerine şahin görüşleriyle bilinen John Bolton’ı ataması oldu.

Kendisi savaş yanlısı olmakla beraber islamafobik bir görüşe de sahip. Özellikle İran’a karşı sert söylemleri Pakistan hakkındaki düşünceleri ile paralellik göstermekte. Pakistan karşıtı olan ve özellikle teröre destek verdiği vurgusuyla düşmanlık besleyen taraflarla benzer argümanlar kullandı. Ayrıca aynı Trump gibi İran ve Kuzey Kore’ye olan düşmanlığını belirtirken Pakistan’ın da bir farkı olmadığı imasını da yaptı.

Bolton, radikallerin Pakistan’ın askeri istihbarat servisi tarafından kontrol edildiğini açıkladı. Sadece terörizm üzerinde durmadı ve nükleer meseleye de değindi. Açıklamasında, Pakistan’ın nükleer askeri deposunun teröristlerin eline düşme ihtimali olduğunu vurgularken bu açıklama Pakistanlı yetkililer tarafından reddedildi ve böyle bir riskin olmadığı söylendi.

Amerikan medyasında yer alan iddialara göre, Trump daha fazla yaptırım planlamakta. Bu yaptırımlar vize yasakları ve askeri yardımı kalıcı olarak kesecek dereceye çıkıyor.

Bolton ek olarak, Pakistan’ın nükleer silahlarının teröristlere satılması veya transfer edilmesinin sadece Hindistan’a değil ayrıca tüm dünya için de tehdit olduğu belirtti. Buradan da anlaşılacağı üzere, Trump’tan farkı olmayan Bolton, Güney Asya politikasını Hindistan’ın endişelerini dile getirecek halde şekillendirirken, gelecekte bu politikasını Hindistan ile sıkı dostluk kurarak pekiştirmeye devam edecektir.

Trump hükümetinin genel atmosferine baktığımız zaman, Trump’ın başa gelmesinden beri sürekli ayrı mevkilerden gelen farklı açıklamalarla ve kendisinin konuya hakim olmaması ek olarak iç skandallarla ilgilenmesinden dolayı büyük bir belirsizlik vardı. Bu aynı şekilde Trump’ın Güney Asya politikasına da etki etmişti. Trump hükümetinin Pakistan politikasını izlediğimiz süreçte, Trump ne kadar sert açıklamalar yapsa da onun arkasını toplamaya çalışan askeri bir kanat vardı. Çünkü stratejik olarak düşündüğümüzde, Pakistan her daim önemli bir yer tutmaktadır. Bunun ufak bir örneği, Pakistan ile ilişkilerin en kırılgan olduğu dönem, Amerikalı tarafların NATO’nun Pakistan’dan geçen ikmal hattının kesilip kesilmeyeceği olmuştu. İdeolojik yapıdan kaynaklanan bir politikanın, stratejik çıkarlara etki etmesi ve üstüne halen daha gidilmesinin büyük bir hata olduğunu açıklamaya gerek yok.

Bunu sadece Pakistan politikasında değil, Afganistan politikasında da görmüştük. James Mattis ve John Nicholson gibi isimler, Trump gibi ticari zekaya sahip, askeri ve politik meselelerde doğruyu gözetemeyen birinin kararları ile oldukça zıtlaşmıştı. Bundan ötürüdür ki, geçen yaz aylarında Blackwater şirketinin kurucusu Eric Prince’in ülkenin askeri ihtiyaçlarını karşılaması ve üstlenmesi için Trump destek vermiş fakat Mattis ve Nicholson ciddi riskleri görmüş ve ticari çıkarlardan ziyade farklı düşünüp bu konuya tamamen karşı çıkmıştı.

Kısacası özetlemek gerekirse, gelecek dönemlerde de alıştığımız laf çatışmaları devam edecek fakat Mattis ve onun tarafındakiler sert açıklamalardan ziyade ılımlı söylemlerini sürdürmeye devam edecektir.

Gündemden düşmeyen ve gelecekte de aynı şekilde ilerlemesi beklenen gerginlikler son gelişmelerle pekiştirildi. ABD, ulusal çıkarlarına tehdit olarak gördüğü 7 Pakistan şirketini yaptırım listesine koydu. Önemli olan nokta, ABD’nin bu şirketlerin nükleer ticaretle olan bağlantısını vurgulamış olmasıydı.

Geçmişten bir not olarak eklemek gerekirse, önceden de Pakistan Kuzey Kore’ye gizli nükleer bilgileri vermekten dolayı suçlanıyordu.

Gizliliği Kalkan Bilgi: Çin Pakistan’a Füze İzleme Sistemi Sattı

Çin, Pakistan’ın çoklu savaş başlığı sağlayan balistik füzeler geliştirme çabalarına katkı sağladı. Çinli yetkililer tarafından doğrulanan haberde optik sistemin füze denemesinde önemli bir bileşen olduğu ve yüksek performanslı teleskoplar, yüksek hızda kamera, kızılötesi dedektör ve otomatik olarak hedefleri yakalayıp takip eden bilgisayar sisteminin de bulunduğu belirtildi.

Güney Asya’da, her yerde olduğu gibi silahlanma yarışı ve silah satışı yarışı bulunmakta. Bu başlık iki kısma ayrılıyor, birincisi Pakistan- Hindistan arasındaki silahlanma yarışı iken bir diğer kısmı Çin’in Güney Asya’da silah satışını yükseltme çabası.

Hindistan kendi savunma füze sistemleri üzerinde çalışmakta ve bundan aylar önce deneme testi gerçekleştirmiş ve başarılı olduğunu belirtmişti. Pakistan’ın da aynı şekilde kendi silahlarını geliştirmesi sahadaki denge açısından önemliyken, düşmanına karşı kendini savunması da haklı olarak bu gelişmelerin ardından gelmekte.

İlk silahlanma yarışı, Mayıs 1998’de tarafların ardı ardına nükleer silahlar test etmesiyle başlamış ve ardı arkası kesilmemişti.

SIPRI’nin (Stockholm Uluslararası Barış Araştırma Enstitüsü) raporlarına göre, Çin’in Asya’da en çok silah sattığını ilk üç ülke; Pakistan, Bangladeş ve Myanmar’dır. Çin, Güney Asya’da silah satışını arttırmak için en etkili müttefiği olan Pakistan’ı kullanmıştır. Çin, Pakistan’a savaş gemileri, kısa menzilli füzeler, denizaltılar ve gözetleme uçağı da dahil olmak üzere çeşitli silahlar sattı. Örneğin, Pakistan Hint savaş uçaklarına karşı korunmak için 373 milyon dolar değerinde Çin yapımı anti-hava füze sistemi kullanmıştı.

Aşağıda görmüş olduğunuz istatistik, SIPRI’nin raporundan oluşturulmuştur. Ayrıca not olarak eklemek gerekir ki, Çin ve ABD arasındaki ticaret mücadelesinde, satışların yoğunluğu Çin’e kaymıştır ancak buna rağmen silah satışındaki üstünlük ABD’nin elindedir.

Çin’in Olası Yeni Üssü ve Vahan Koridoru

Sahada birkaç aydır haberleri yapılan bir iddia bulunmakta. Afgan yetkililerin ifadelerine göre Çin, Afganistan’la sınır olmalarından dolayı oluşan güvenlik riskine yönelik önlem amaçlı askeri bir üs kurmak için görüşmeler yapıyor. Özellikle Irak ve Suriye’den kaçıp Afganistan’a sığınan IŞİD militanlarına karşı önlem almak istiyorlar. Ek olarak, önceden de var olan Doğu Türkistan İslam Hareketi’nin (ETIM) Uygurlu üyelerinden duyulan bir endişe vardı. Üssün, Afganistan’dan uzak ve dağlık olana Vahan Koridoru’nda inşa edilmesinin planlandığı iddia ediliyor.

Afgan yetkililerin dedikleri bu yönde olsa da Çinliler bu konu hakkında ilkten hiçbir açıklama yapmadılar ve sonrasında sessizliklerini bozup iddiaları reddettiler.

Her ne kadar bu iddia reddedilse de biz konuyu biraz ayrıntılı anlatalım, malum Güney Asya’daki terörizm tehlikesinin boyutunu anlamada yardımcı olmakla beraber terörle mücadelede öneme sahip bir koridordur.

Vahan Koridoru, Afganistan’nın Çin’e kadar uzanan kuzeydoğu topraklarının dar şeritte halinde, Pakistan’ın Keşmir bölgesi idaresini Tacikistan’dan ayıran ve kuzeyden güneye kadar Pamir ve Hindukuş Dağları arasında bulunan bir koridordur. Koridorun stratejik önemi büyük olmakla beraber tarihi geçmişi oldukça geniştir.

2009 yılında Afganistan, ekonomik nedenlerle ve Taliban ile mücadelede alternatif bir rota olarak gördüğünden dolayı Çin hükümetinden Vahan Koridoru’nun sınırını açmasını istemişti. Fakat, Çin sınırları, Sincan batı eyaletinde olduğu ve ciddi derecede huzursuzluk yaratabileceği nedeniyle bu isteği reddetmişti.

Aynı şekilde, eski ABD başkanı Barack Obama da 2009’da Çin’den NATO’nun operasyonları için sınırı açmasını istemiş fakat Amerikalılar da reddedilmişti.

Hindistan- Fransa Ortaklığı

Hindistan’ın daha geniş bir alana yayılan stratejisinin yeniden tanımladığı bir zamanda, Hint Okyanusu’nda Hint-Fransız işbirliğinde büyük bir önem  var. Hindistan, dörtlü girişimin bir parçası olarak ABD, Japonya ve Avustralya’yı birbirine bağlarken, özellikle Batı Hint Okyanusu’nda, Fransa ile yakın bir ikili ortaklık gelişiyor.

Hindistan ve Fransa nükleer enerji santralinin inşası dahil olmak üzere savunmadan nükleer enerjiye uzanan 14 anlaşma imzaladılar. Önemli kısım ise, anlaşma adı altında taraflar deniz üslerini birbirlerinin savaş gemilerine açacak. Bu madde medyanın da dile getirdiği üzere, Çin’e karşı tehdit olarak görülmekte.

Fransa’nın askeri üslerinin bulunduğu Cibuti, Abu Dabi ve Renuion adaları, Hindistan’ın Seyşeller, Mauritius ve Umman’da oluşturmak istediği donanma tesisleri için kuvvet çarpanı olmakta.

 

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

Yazarlık Başvurusu

1 Yorum Var

  1. Talibana terörist denilmesini şiddetle kınıyorum. Taliban ülkesini işgal eden haçlı terör örgütlerine karşı nizami direniş yapan bir askeri güçtür. Oysa Afganistanı işgal eden haçlı terör örgütü daha dün 100 masum medrese öğrencisi çocuğu katletmedi mi? Sadece bu olay bile haçlıların terör örgütü olduğunu; Talibanın ise terör örgütü olmadığını gösterir. Haçlı terör örgütü Afganistanda 18 yıldır 100 binlerce masum sivili katletmedi mi? Türkiye’ye sesleniyorum, kukla yönetime desteği kesin Afganistanın gerçek temsilcisi Talibana destek verin.

Yorum Yaz

Lütffen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz