Terör Örgütlerinin İdeolojik ve Örgütsel Yapısı 3: DHKP-C

3025

Terör örgütlerinin ideolojik ve örgütsel yapısını ele aldığım yazı dizisinin üçüncüsü olan bu çalışmada PKK/KCK terör örgütünün referans aldığı gibi Marksist-Leninist ideolojiyle kurulan bir diğer terör örgütü olan DHKP-C terör örgütü yapılanmasını inceleyeceğiz. İlk bölümde DHKP-C’nin fikir oluşumu ve kuruluşunda önemli bir yeri olan THKP-C ve Dev-Sol terör örgütlerine ve tarihsel sürece değinilecek sonrasında ise DHKP-C’nin kuruluşu ele alınacaktır. İkinci bölümde; örgütün kuruluş ideolojisi ve nihai amacının yanı sıra illegal eylemleri kronolojik sırayla anlatılacaktır. Bu çalışma genel okuyucuya hitaben yazıldığı için ideoloji kısmı açıklanırken teorik detaylara uzun uzadıya girilmemesine özen gösterilmiştir. Keza aktif olarak varlığını sürdüren PKK ve DHKP-C gibi illegal sol örgütlerin dayandıkları ideolojik temeller (Marksizm, Leninizm, Komünizm, Sosyalizm vs.) zaman içerisinde örgüt üyeleri arasında dahi tartışma konusu olmakta, farklı yorumlanabilmektedir. Ayrıca çok yönlü, ayrı birer araştırma konularını teşkil etmektedir. Türk siyasal hayatı incelendiğinde illegal sol örgütlerin, illegal sağ örgütlere nazaran çok sık bölünmesinin, kollara ayrılmasının, yeni oluşumlara gitmesinin sebebi budur.

Tarihsel Arka Plan

DHKP-C’nin kuruluşu THKP-C (Türkiye Halk Kurtuluş Partisi – Cephesi) ile başlamaktadır. THKP-C’nin kökü ise 1970 yılının Ekim ayında yapılmış olan DEV-GENÇ Kurultayı’na dayanmaktadır. Bu kurultayda Mahir Çayan ve grubuyla Mihri Belli arasında fikir ayrılıkları başlamıştır.

Mahir Çayan

THKP-C, ideolojik teorisini Mahir Çayan’ın Kesintisiz Devrim, Sömürge Tipi Faşizm, Suni Denge, Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisi (PASS) tezlerinin oluşturduğu, Türkiye İşçi Partisi içerisinde doğan ve Türkiye devrim tarihinde pasifizme ve revizyonizme sahip olarak nitelendirdiği kesimlere savaş açmış, yaptığı eylemlerle ses getirmiş bir örgüttür. Örgüt, kendisini “Oligarşinin korkulu rüyası” olarak tanımlamıştır. Mahir Çayan görüşlerini 1972 yılında devlet tarafından aranırken yazdığı Kesintisiz Devrim II-III adlı kitabında açıklamıştır. Kitaba göre; Türkiye 1950’lerin başlarından itibaren sömürgeleşmeye başlamış ve uluslararası emperyalizm yeni sömürgecilik anlayışıyla Türkiye’yi gizli bir biçimde işgal etmiştir. Kitapta anlatıldığına göre, 12 Mart 1971 yarı-askeri muhtırasının ardından, işbirlikçi tekelci burjuvazi, Amerikan tekelleri ile ittifak halinde yönetimde oligarşik diktatörlük oluşturmuştur. THKP-C’nin logosu eski THKC militanı Kadriye Deniz Özen tarafından tasarlanmıştır.[1]

THKP-C terör örgütü cephe ve gerillacılık tezini savunmuştur. Örgüt kuruluşundan kısa süre sonra İstanbul, Ankara, İzmir ve Karadeniz illerinde örgütlenmesini tamamlamış ve silahlı mücadeleye girişmiştir. 1972 yılında örgüt tarafından NATO görevlilerinin kaçırılmasının ardından Tokat’ın Niksar ilçesindeki Kızıldere köyünde güvenlik güçlerinin yaptığı operasyonda Mahir Çayan ve ekibi öldürülmüş, Ertuğrul Kürkçü ise sağ olarak ele geçirilmiştir. Yapılan operasyonlar neticesinde örgüt tamamen dağıtılmıştır.

1974 yılına gelindiğinde ilan edilen genel af yasasıyla serbest bırakılan eski örgüt militanları ve sempatizanları yeniden yapılanma içerisine girmişlerdir. Merkezi Ankara olan yeni yapılanmanın İstanbul ayağı da kurulmuş ve iki grup arasında ilerleyen süreçte tekrar fikir ayrılıkları belirmiştir. İstanbul ekibi örgütün Devrimci Yol Dergisi’nde yayınlanan yazılarının sağ ideolojiye sapan unsurlar içerdiğini ve Ankara ekibinin Mahir Çayan’ın tezlerini reddederek örgüt çizgisinden ayrıldığını iddia etmiş ve bu duruma karşı çıkmıştır.

Neticede Dursun Karataş’ın liderliğindeki ekip örgütten koparak 1978 yılında “tasfiyeciler ve devrimci çizgi” adlı yayınladıkları broşürle yeni oluşumlarını Devrimci Sol (Dev-Sol) olarak duyurmuşlardır. Dev-Sol terör örgütü, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’yle irtibata geçmiş, 1979 yılında yerel olarak Faşist Teröre Karşı Mücadele Ekibi (FTKME) oluşturmuş ve karşıt görüşlü grupları yıldırma politikası izlemişlerdir. Örgüt aynı zamanda Silahlı Devrimci Birlikler (SDB) isimli bir yapıyla askeri eylemlere başlamıştır. Dev-Sol terör örgütü, 12 Eylül 1980 darbesine kadar eylemlerini çoğunlukla İstanbul’da gerçekleştirmiştir. Bu eylemler arasında gasp, soygun, hırsızlık, devlet adamları ve güvenlik güçlerine karşı silahlı saldırılar vardır. Fakat örgütü eylemlerinde zirve noktaya çıkartan ve kamuoyunda ses getiren olay Başbakan Nihat Erim’in 1980 yılının Temmuz ayında öldürülmesidir. Dikkatleri üzerine çeken örgüt güvenlik güçlerinin takibine alınmış ve bir süre geri çekilme stratejisi izlemiştir.

12 Eylül sürecinde Dev-Sol, diğer sol örgütlere nazaran daha az etkilenmiştir. Örgüt, 1985 yılında ricat (geri çekilme) kararı alarak örgüte yönelik operasyonel darbeleri önleme taktiğine yönelmiştir. Örgüt, bu kararını “….. Şu anki sübjektif durumumuz, kitlelerin taleplerine sahip çıkmaya, siyasi gerçekleri açıklama kampanyasını örgütlemeye elverişli değildir. Ancak şimdiki sübjektif durumumuza uygun düşen devrimci hareket ricat ile açıklanabilir, en kısa sürede yaralarımızı sarmış ve silahlı eylemi sürdürebilecek organizasyonumuzu tamamlamış olacağız. Bu anlamda ricat (geri çekilme) taktiğimiz silahlı savaşı sürdürmenin sübjektif koşullarının yaratılmasına hizmet edecektir.” şeklinde açıklamıştır. Bu süreçte 87-89 yılları arasında örgütün askeri kanadı olan “Silahlı Devrimci Birlikleri (SDB)” başta İstanbul olmak üzere çeşitli şehirlerde gasp-soygun gibi eylemler gerçekleştirmiş ve örgüte finansal destek sağlamayı amaçlamıştır.

1990 yılına kadar devam eden geri çekilme sürecinde yeniden yapılanmaya ağırlık verilmiştir. Sürecin uzamasının sebebini örgüt elverişsiz koşulların varlığına bağlamıştır. Kadrolaşma ve örgütü yeniden inşa etmede, stratejik alanda yaygınlaşmada, yer altı örgütlenmesinin geliştirilmesinde, ideoloji ve politika üretiminde sıkıntılar yaşanmıştır.  Bu süreçte örgütteki temel eksiklik, atılıma geçmeyi sağlayacak yönetim kadrosundan yoksun olunmasıdır.

Devrimci Sol terör örgütünün lideri Dursun Karataş’ın cezaevinde bulunduğu dönemde örgütün mali işler sorumlusu Haydar Bozdağ, örgütü yeniden toparlamaya çalışmıştır. Fakat güvenlik güçlerinin operasyonlarıyla başarılı olamamıştır. Kadıköy ve İzmit’te örgüte yönelik yapılan operasyonlar Dev-Sol’a büyük darbe vurmuştur. Mit elemanı Ahmet Öztürk’ün öldürülmesi başta olmak üzere çok sayıda illegal eylemi planlayan ve örgütün istihbaratının da başında bulunan Haydar Bozdağ’ın örgütün ikinci kuşak lideri olduğu öne sürülmüştür. Güvenlik güçleri bu iddiaları doğrulayan örgüt militanlarına ulaşmıştır. Fakat Haydar Bozdağ’ın bu konumu kısa sürmüş ve örgütün lideri Dursun Karataş’a bağlılığı devam etmiştir.

Geri çekilme sürecinin ardından 1990 yılının Mart ayında örgüt tarihinin dönüm noktası olarak görülen kararlar alınmıştır. Bu kararlara başlıca değinmek gerekirse;

  • Merkezi organın güçlendirilmesi ve merkez çevresinde her durumda politika üretebilecek, denenmiş, güvenilir, yetkin kadrolardan kendi içinde alternatif yönetim oluşturabilecek bir çember oluşturulması.
  • Çalışma alanları ve bölgelerde tek insana dayalı ilişkilerden çıkılması ve hızla komiteye gidilmesi.
  • Yeraltı örgütlenmesinin hızla geliştirilmesi ve legalite ile arasındaki ilişkinin yeniden düzenlenmesi.
  • Askeri örgütlenmenin bir gerilla ordusu yaratma perspektifiyle yeniden ele alınması ve geliştirilmesi.
  • Kadroların askeri eğitimine özellikle önem verilmesi ve cephe gerisinin bu amaçla değerlendirilmesi için pratik adımların atılması.
Dev – Sol Davasından 2010 Yılına Ait Bir Görsel
  • Siyasi pratik ve silahlı eylemlerin sürece ve örgütlenmeye bağlı olarak yükseltilmesi,
  • Stratejik önem taşıyan bazı bölge ve alanlarda örgütlenmeye başlanılması.
  • Örgütün yeniden yapılanması kapsamında mevcut belirsizlik ve karışıklığa son verilerek üyelik temelinde örgütsel bir iletişim ağına geçilmesi.
  • Merkezi denetimin güçlendirilmesi, örgütün yeniden disipline edilmesi ve hareket ruhunun pekiştirilmesi.
  • En kısa sürede geri çekilme süreci sona erdirilerek atılım yapma koşullarının hazırlanması[2].

Dev-Sol’un kısa vadeli stratejik program niteliği taşıyan Mart 1990 kararları çerçevesinde örgüt silahlı eylemlerini yeniden başlatmıştır. 1990-91 yılları arasında örgütün bu bağlamda gerçekleştirdiği ses getiren illegal eylemleri üzerine Temmuz ayında İstanbul ve çevre illerde örgüte karşı büyük çaplı operasyonlar yapılmıştır. Örgüte ağır darbe indiren operasyonlar neticesinde Dev-Sol çözülme noktasına gelmiştir. Büyük kayba uğrayan ve Türkiye’de yöneticisi kalmayan örgütün lideri Dursun Karataş o zamanlar Ortadoğu’da bulunan Bedri Yağan’ı Berlin’deki örgüt toplantısına davet ederek kendisine Türkiye sorumlusu olmayı teklif etmiş fakat Yağan bu teklifi reddetmiştir. Asıl amacı örgüt liderliği olan Bedri Yağan ve arkadaşları 1992’de Dursun Karataş’ı iddialara göre bodruma hapsederek örgütü ele geçirmişlerdir. Bedri Yağan’ın kimi zaman Dursun Karataş’ın imzasını taklit ederek örgüte üst düzey direktifler verdiği de söylenmektedir. Kendisine kurulan örgüt içi komplodan kurtulan Dursun Karataş, Bedri Yağan ve ekibini hain ilan ederek örgüt içi darbe yapmaktan sorumlu tutmuştur. Nitekim iki lider arasındaki çatışma örgütün iki gruba ayrılmasına neden olmuştur. Dursun Karataş’ı destekleyenler “Önderlik Grubu (Dayıcılar)”, Bedri Yağan’ı destekleyenler “Darbeciler” adıyla yapılanmıştır.

DHKP-C’nin Kuruluşu

Örgütte yaşanan bu bölünme 1993 yılının Mart ayında yayınlanan “Açıklama ve Uyarı” başlıklı yayınlarla resmiyet kazanmıştır. Avrupa’da yaşanan örgüt içi hesaplaşma yurt içine sıçramış ve iki grup arasında infazlar yaşanmıştır. Bedri Yağan bu durum üzerine Türkiye’ye gelerek ekibini konsolide etmek istemişse de örgütün üst düzey yöneticilerinden Gürcan Eranıl ile birlikte 6 Mart 1993 günü güvenlik güçlerinin yaptığı operasyonla ölü olarak ele geçirilmiştir. Akabinde Eylül 1993’te yapılan operasyonla Bedri Yağan’ın önderliğindeki Darbeciler grubunda yer alan 18 kişi daha yakalanmış ve grup dağılmıştır.

Örgütün yaşadığı bölünme ve devamında yapılan operasyonlarla çok sayıda militanın kaybedilmesi örgütü bitirme noktasına getirmiştir. Yaşanan sıkıntılı süreci aşmak adına örgüt Dursun Karataş önderliğinde strateji değişikliğine giderek 30 Mart – 9 Mayıs 1994 tarihlerinde Suriye’nin Şam kentinde gerçekleştirdiği kongreyle partileşmeye karar verdiğini duyurmuştur. Partinin adı “Devrimci Halk Kurtuluş Partisi (DHKP)” olarak, askeri kanada ise “Devrimci Halk Kurtuluş Partisi Cephesi (DHKP-C)” adı verilmiştir. Bu kongrede kurulan partinin hedefi, ideolojisi ve örgütsel yapısı belirlenmiştir. Ayrıca örgütün lider kadrosu ve merkez komitesi oluşturulmuştur. Görev dağılımı neticesinde Dursun Karataş genel sekreterliğe; Faruk Ereren ve Aslan Tayfun Özkök merkez komite üyeliğine; Zerrin San, Metin Turan, Nuri Eryüksel, Lütfiye Kaçar, Bedii Cengiz ve Hüseyin Özarslan genel komite üyeliğine seçilmiştir.[3] Kongreye katılan militanların birçoğu ülkeye girişlerinde yakalanmışlardır.

DHKP-C’nin Örgütsel İdeolojisi ve Hedefi

DHKP-C terör örgütü, kuruluş kongresi kararlarında örgütün Marksist-Leninist ideolojiyi benimsediğini açıklamıştır. Asli amacının sınıfsız, sömürüsüz, adil bir düzen yaratmak olduğunu iddia eden örgüt, bugün için emperyalizme ve oligarşiye karşı tüm halk güçlerinin iktidarı olarak tanımladığı devrimci halk iktidarını kurmayı hedeflemiştir. Örgüte göre bu hedefe ulaşmanın yolu ise; Türkiye’deki üretici güçlerin gelişmesini engellemekle suçladığı emperyalizm ve oligarşiye karşı “anti-kapitalist, anti-oligarşik bir devrim” yapmaktan geçmektedir. Türkiye emperyalizmin ekonomik, politik hegemonyasındaki çarpık kapitalizmin egemen olduğu faşist devlet biçimiyle yönetilmektedir. Seçimlerle iktidardakilerin bu niteliği değiştirilemez. Bu ancak halkın silahlı savaşıyla mümkün olabilir. Halkın silahlı savaşı DHKP-C önderliğinde kırsal ve kentsel bölgelerde koordineli mücadeleyle gerçekleştirilebilir. Buna göre; gerilla savaşının geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması ile halk hareketlenmelerinin artması ve yerel ayaklanmaların çıkması sağlanarak “Halk Ordusu” kurulacak, nihayetinde topyekün bir ayaklanmayla oligarşik devlet yıkılacaktır.[4]

DHKP-C’nin İllegal Eylemleri

DHKP-C’nin kamuoyuna adını duyurduğu ilk eylemi 29 Eylül 1994 günü eski Adalet Bakanlarından Mehmet Topaç’ın Ankara’da hukuk bürosunda öldürülmesidir. Bu eylemden 20 gün önce örgüt lideri Dursun Karataş ve Genel Komite üyeleri Zerrin Sarı ile Kemal Kayar Fransa’ya sahte kimlikle giriş yaparlarken tutuklanmış ve Türkiye militanların Fransa’dan iadesini talep etse de reddedilmiştir. Kısa süre sonra örgüt üyeleri Fransa tarafından serbest bırakılmıştır.

DHKP-C Terör Örgütü, kuruluşundan sonraki 2 yıllık süreçte birçok sansasyonel eylem gerçekleştirmiştir. Bunun baş nedenlerinden biri birçoğu hapiste bulunan örgüt yöneticilerinin cezaevlerinde oluşturdukları cezaevi komiteleriyle faaliyetlerini sürdürmeleridir. Günümüze nazaran daha az denetimli cezaevlerinde örgüt militanları planlama ve emir verme süreçlerini rahatlıkla sürdürmekteydi.

Bayrampaşa Cezaevi’nde militanlar Şadi Naci Canpolat, Ercan Kartal, Serpil Yıldız, Münevver Köz ve Hüseyin Fevzi Tekin ile, Ümraniye Cezaevi’nde yatmakta olan Caferi Sadık Eroğlu, Ümit İlter, Ümit Güngör ve Ali Rıza Demir’den oluşan grup cezaevlerini örgütün üsleri haline getirmiştir. Nitekim 1995 yılındaki Gazi Olayları ve 1996 yılında gerçekleştirilen Özdemir Sabancı suikasti cezaevlerinden gelen talimatlar ve planlamayla gerçekleştirilmiştir.

Adalet Bakanlığı 1996 yılında o dönem yaşanan bu tehlikenin farkına vararak cezaevlerindeki denetimi sıkılaştırmış ve nispeten daha sıkı olan E Tipi cezaevi uygulamasına geçmek istemiştir. Fakat militanlar ölüm orucu eylemleriyle cezaevlerinde kaos çıkarmış ve bu uygulamaya geçilememiştir. Sonraki süreçte 2000 yılında “Hayata Dönüş Operasyonu” gerçekleştirilmiş ve F Tipi cezaevi uygulamasına geçiş sağlanmıştır. Yine bu karara karşı ölüm orucu eylemleri başlatılmış ve 120 militan hayatını kaybetmiştir.

DHKP-C terör örgütü 2000 yılına kadar yaptığı illegal eylemlerde taktiksel olarak sadece hedefin imha edilmesi ve eylemde görev alan militanların kaybedilmeden eylemin başarıyla sonuçlandırılmasını amaçlamıştır. Fakat örgüt 2000 yılından sonra taktik değiştirerek gerekirse örgüt militanlarının eylemin başarıya ulaşması için feda edilmesine göz yumarak canlı bomba taktiğine geçmişlerdir. Bu doğrultuda örgütün ilk canlı bomba eylemi 2 Ocak 2001 tarihinde Gültekin Koç tarafından Şişli Emniyet Müdürlüğü’ne yapılan saldırı olmuştur. Bu eylemle örgüt ölüm orucu haricinde militanlarını kaybetmeme stratejisini bir kenara bırakarak daha sert bir politika izleyeceğinin mesajını vermiştir.

11 Eylül saldırılarından bir gün önce örgüt ikinci canlı bomba eylemini militan Uğur Bülbül tarafından Taksim’deki Çevik Kuvvet noktasına saldırarak gerçekleştirmiş ve 11 Eylül saldırısıyla devletlerin terör örgütlerine karşı sıkı tedbir ve konvansiyonel operasyonlara geçmesi sebebiyle eylemlerine ara vermiştir.

2001 yılının sonlarını gelindiğinde sürdürdükleri ölüm orucu eylemleriyle hayati tehlikesi bulunan ve cezaevinde kalması uygun görülmeyen militanlar CMUK 399/1 ve 399/2 maddeleri gereğince mahkemelerde geçici ve süresiz olmak üzere tahliye edilmişlerdir. DHKP-C ve Dev-Sol üyesi 253 örgüt mensubu tahliye edilmiş, 78 örgüt mensubu da dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından Anayasa’nın 104. Maddesi gereği affedilmiştir. Örgütün üst düzey yönetici kadrolarının bulunduğu bu kişiler tahliye olduktan sonra yeniden örgütlenme sürecine girmişlerdir. 2003 yılına kadar yerel alanlarda ve gençler arasında yeniden yapılanan örgüt, dernek ve dergi büroları aracılığıyla örgütlenmesini büyük ölçüde tamamlamıştır.

30 Mart – 17 Nisan 2003 tarihleri arasında bombalı saldırılara yeniden başlayan örgüt eş zamanlı olarak Sarıyer Hakimevi, Sirkeci ve Pendik’teki Mcdonald’s restaurantlarını bombalayarak eylemsizlik sürecini bitirmiştir. Ardından 20 Mayıs 2003’te Şengül Akkurt isimli örgüt militanı canlı bomba eylemi hazırlığındayken üzerinde patlaması sonucu ölmüştür. Örgütün eylemlerinde yalnızca canlı bomba taktiği değil, uzaktan kumandalı ve zaman ayarlı bombalı saldırıları da olmuştur. 2004 ve 2005’te benzeri eylemler devam etmiştir.

Örgütün yakın tarihteki en büyük terör eylemi Çağlayan Adliyesi’nde Savcı M. Selim Kiraz’ın şehit edilmesidir. Örgütün askeri örgütlenmesi olan DHKC, 31 Mart 2015 tarihinde Berkin Elvan soruşturmasını yürüten savcı Mehmet Selim Kiraz’ı İstanbul Çağlayan adliyesinde rehin almış, çeşitli medya kaynaklarına yaptıkları açıklamalar ile Berkin Elvan’ın öldürülmesinden sorumlu olan polislerin isimlerinin kamuoyuna açıklanmasını ve polislerin cinayeti itiraf etmelerini talep etmişlerdir. Saatler süren müzakerelerin ardından bir sonuca ulaşılamamış, polis operasyonu başlatınca militanlar savcıyı öldürmüştür. Operasyonun sonunda örgüt militanları Şafak Yayla ve Bahtiyar Doğruyol öldürülmüştür. Ertesi gün ise örgüt üyesi Elif Sultan Kalsen Vatan Caddesi’nde İstanbul Emniyet Genel Müdürlüğü binasına silahlı saldırı yapmış ve ardından çıkan çatışmada öldürülmüştür.

DHKP-C’nin son dönem eylemlerini gerçekleştiren bu profillere baktığımızda radikalleşme çevresinin daha çok üniversite öğrencileri arasından ama farklı radikalleşme süreçlerinden gelen kişileri seçtiği görülmektedir. Örgüt mensuplarının kuruldukları dönemde en çok kullandıkları söylem pratiği emperyalizmle mücadele kapsamında sanayici ve iş adamlarına karşı suikast ve kaçırma eylemleriyken bu durum 2000’li yıllardan itibaren devletin cezaevlerini kontrol altına almasıyla kolluk kuvvetlerine karşı yönelmiştir.  Örgütün üniversiteli öğrenciler arasında radikal çevrenin oluşturulmasında kullandıkları söylemler ve anlatılar; parasız eğitim, YÖK’ün kaldırılması, mezhepsel kimliklerin özgürleştirilmesi ve özellikle toplumsal gösteriler sırasında yaşanan can kayıplarının devlet tarafından aydınlatılamamasıdır.[5]

Günümüzde, DHKP-C yöneticilerinin önemli bir kısmı İtalya, Almanya, Belçika, Hollanda ve Yunanistan gibi Avrupa ülkelerinde yaşamaktadır. 2008 yılında örgütün kurucu lideri Dursun Karataş‘ın ölümünün ardından, örgütte liderlik sorunu ortaya çıkmıştır. Bugüne kadar birçok isim öne atıldıysa da, 2014 yılında Yunanistan’da yakalanan Hüseyin Fevzi Tekin örgütün bugünkü kilit ismi ve lideri olarak görülmektedir.

[irp posts=”16674″ name=”PYD/PKK Terör Örgütü ve İşlediği Savaş Suçları”]

KAYNAK

Dipnotlar

[1] “Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi” (Çevrimiçi) https://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrkiye_Halk_Kurtulu%C5%9F_Partisi-Cephesi#cite_note-9,.

[2] “DHKP-C” (Çevrimiçi) http://www.terororgutleri.com/dhkp-c-devrimci-halkin-kurtulus-partisi-cephesi/,.

[3] “DHKP-C”.

[4] Mehmet Işık, Şiddetin Dili Değişmez: DHKP-C ve İBDA-C Terör Örgütlerinin Söylemlerinin Benzerliği Üzerine Bir İnceleme, Zinde Yayınları, 2013, ss. 41-42.

[5] Ömer Aslan ve Hakan Kıyıcı, “SOSYAL VE BEŞERİ BİLİMLERDEN RADİKAL ÖRGÜTLERE: TÜRKİYE’DE RADİKALLEŞME, TERÖR VE ÜNİVERSİTE”, Güvenlik Çalışmaları Dergisi, C.2., Sayı:19, (2017), 36.

Kaynaklar 

Aslan, Ömer, ve Hakan Kıyıcı, “SOSYAL VE BEŞERİ BİLİMLERDEN RADİKAL ÖRGÜTLERE: TÜRKİYE’DE RADİKALLEŞME, TERÖR VE ÜNİVERSİTE”, Güvenlik Çalışmaları Dergisi, 2, (2017), 36.

“DHKP-C” (Çevrimiçi) http://www.terororgutleri.com/dhkp-c-devrimci-halkin-kurtulus-partisi-cephesi/.

Işık, Mehmet, Şiddetin Dili Değişmez: DHKP-C ve İBDA-C Terör Örgütlerinin Söylemlerinin Benzerliği Üzerine Bir İnceleme, Zinde Yayınları, 2013.

“Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi” (Çevrimiçi) https://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrkiye_Halk_Kurtulu%C5%9F_Partisi-Cephesi#cite_note-9.

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

Yazarlık Başvurusu

Yorum Yaz

Lütffen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz