Rusya’nın İmparatorluk Rüyası: Neo-Avrasyacılık

1858

Avrasya kavramının literatüre girişi, Alman bir bilim insanı olan Alexander Von Humboldt tarafından sağlanmıştır (Yılmaz, 2015, s. 112). Avrasya, coğrafi olarak en temel anlamı ile Avrupa ve Asya kıtalarının birleşimini ifade etmektedir (Yılmaz, 2015, s. 112). Bu coğrafi tanımlama süreç içerisinde sadece coğrafi olarak iki kıtanın birleşmesini ifade etmekle kalmamış, Asya ve Avrupa arasında kültürel, ekonomik ve siyasal anlamda bir bütünlük sağlanarak, Rusya merkezli bir Avrasya İmparatorluğu’nun kurulmasının gerekliliği Avrasyacılar tarafından dile getirilmiştir. Avrasyacılık kendi içerisinde ana hatları ile iki kola ayrılmaktadır: Klasik Avrasyacılık ve Neo Avrasyacılık.

Klasik Avrasyacılık: 1920’li yıllarda bir grup Rus aydını tarafından ortaya atılmıştır. Klasik Avrasyacılığın kurucuları: “Nikolay Trubetskoy, Petr Savitski, Petr Suchinski ve George Flovovski” olarak kabul edilmektedir (Kurt, 2018, s. 96). Ayrıca ismi geçen bu aydınlar “Doğuya Çıkış” isimli eserleri ile Klasik Avrasyacılığı daha geniş kitlelere yaymışlardır (Yılmaz, 2015, s. 112). Klasik Avrasyacıların temel tezlerinden ilki: Rusya’nın ne bir Avrupa devleti ne de bir Asya devleti olduğudur (Yılmaz, 2015, s. 112). Rusya’nın hem Avrupa hem de Asyalı özellikler taşıyan bir sentez devleti olduğu ve bu nedenle kendine ait Avrasyalı bir kimliğe sahip olduğu vurgulanmıştır (Yılmaz, 2015, s. 112). Klasik Avrasyacılar’a göre Ruslar, ırksal olarak Slav ırkına indirgenemez (Yılmaz, 2015, s. 112). Rusya’nın, Çin, İslam, Katolik, Slav ve Japon medeniyetlerinin bir araya gelmesi ile bir sentez devleti olduğu vurgulanmaktadır (Kurt, 2018, s. 97).

Neo Avrasyacılık

Neo Avrasyacıların ilk vurguladığı tez: Rusya’nın ne Doğu ne de Batı olduğu, kendisine has özellikleri ve dinamikleri olan Avrasyalı bir medeniyet olduğudur (Yılmaz, 2015, s. 113). Bu açıdan Klasiklere benzedikleri söylenebilir. Vurguladıkları bir diğer önemli husus ise: Uluslararası Politikanın dostluklar üzerine inşa edilemeyeceği, esas olanın devletin çıkarları olduğudur (Yılmaz, 2015, s. 114). Bu bakımdan Neo Avrasyacıların dış politikaya bakışı, Klasik Realist Teori’nin çıkar temelli dış politika anlayışı ile benzerlik göstermektedir.

Neo Avrasyacılar, Rusya’nın dış politikası oluşturulurken ve uygulanırken, dünyada birçok devlet tarafından kabul görmesi hasebiyle, evrensel değerler olarak nitelendirilen İnsan Hakları ve Demokrasi gibi değerlerin, Rus dış politika alanından kesinlikle uzak tutulmaları gerekliliğini ifade etmişlerdir (Yılmaz, 2015, s. 114).

Neo Avrasyacılar, özellikle Dış politikada Rusya devlet başkanı V. Putin’in sıkça vurgulamış olduğu çok kutuplu bir düzeni savunmaktadırlar (Yılmaz, 2015, s. 114). Çok kutuplu düzenin savunulmasının arkasında önemli bir stratejik hesaplama vardır. Çok kutuplu bir düzen olması demek: ilk olarak ABD’nin, SSCB’nin yıkılması ile zaferini ilan ettiği hegemonyasının çökmesi anlamına gelmektedir. Böylelikle Rusya, uluslararası arenada hem hareket alanını iyice genişletecek hem de ABD’nin güvenlik şemsiyesi altına giren devletlere karşı stratejik üstünlük sağlayarak, onlara kendi ülkesinin güvenlik şemsiyesi altına girmeleri için baskı yapabilme kozuna sahip olabilecektir.

Alexandr Dugin’in Rusya Merkezli ‘Avrasya İmparatorluğu’

Alexandr Dugin, Neo Avrasyacılar içerisinde en ön plana çıkmış olan isimlerden birisidir. Kendisinin sağlamış olduğu jeopolitik perspektif, Rus karar alıcılarının zihin dünyalarına önemli bir etkide bulunmuştur. Dugin ’in Avrasya imparatorluğu için oluşturduğu jeopolitik hat Rusya’nın merkezde olduğu 4 bölgede 4 büyük gücün hâkim olacağı bir yapı içermektedir (Kurt, 2018, s. 100-101). Avrupa da Almanya, Ortadoğu bölgesinde İran, Pasifik bölgesinde Japonya ve son olarak Orta Asya da Rusya (Kurt, 2018, s. 100-101).

Parçaları birleştirdiğimizde Dugin ‘in jeopolitik hattı ortaya bu şekilde çıkmaktadır. Bu devletler rastgele olarak seçilmemiştir. Her bir devletin seçilme nedeni stratejik hesaplamalara dayanmaktadır. Örneğin: Avrupa da Almanya’nın seçilmesi ünlü İngiliz siyasi coğrafyacı olan Sir Halford Mackinder’in 1904 yılında ortaya attığı Kara hakimiyeti teorisine dayanmaktadır (Kurt, 2018, s. 98). Mackinder’e göre önemli iki kara devleti olan Rusya ve Almanya, denizlerde hâkim güç olan İngiltere-ABD bloğuna karşı uzun soluklu bir mücadele verecektir, demiştir (Kurt, 2018, s. 98).
Dugin’ in bu noktadan referansla Avrasya imparatorluğu projesine Almanya’yı merkeze koyması muhtemeldir. Ayrıca Almanya’nın Avrupa içerisinde dengeleri alt üst edebilecek bir potansiyele sahip olduğu, yaşanmış olan iki Dünya savaşında net bir şekilde görülmüştür. Almanya, Avrupa kıtasının Fransa ile beraber lokomotif iki devletinden birisidir. Dugin Almanya’nın Rusya ile ittifaka girmesi için Kaliningrad’ın Almanya’ya verilmesini önermektedir (Serbest, 2017, s. 304). Dugin’e göre Almanya-Rusya gibi iki önemli kara gücünün yanına önemli bir deniz gücü olan Japonya’nın dahil edilmesi, ittifakın stratejik derinliğini arttıracak bir hamle olacaktır (Serbest, 2017, s. 304). Japonya’nın Asya Pasifikte seçilmesinde kuvvetle muhtemel Çin’e karşı bir denge unsuru oluşturulmak istendiği düşünülebilir. Nitekim Hindistan’ında bloğa dahil edilmesiyle Çin adeta Hint okyanusu ve pasifik okyanusunda denizden çember altına alınarak çevrelenmiş olacaktır. Dugin ’in, Rusya’yı merkeze koyan bu imparatorluğunda ittifakın birleştirici unsurunun Atlantik karşıtlığı olması gerekliliği vurgulanmıştır (Kurt, 2018, s. 100).

Neo Avrasyacılık: Türkiye

Dugin’e göre Rusya, Karadeniz de Abhazya’dan Ukrayna’ya kadar olan kıyı kesimi boyunca denetimi elinde tutmalıdır (Kurt, 2018, s. 101). Aslında bu jeopolitik önerme üstü örtülü olarak Türkiye’yi hedef almaktadır. Çünkü Karadeniz de gücünü zirveye taşıyan bir Rusya eninde sonunda gözlerini Türk boğazlarına dikecektir. Türk boğazlarından geçemediği sürece Rusya, Suriye’de bulunan önemi ileriki yıllarda daha da artacak olan Tartus deniz üssünü koruyamayacaktır. Bu üsse yapacağı ikmal hattının en kestirme yolu Türk boğazlarıdır.
Ayrıca Doğu Akdeniz’de de varlığını sürdürmek isteyen Rusya için Türkiye doğal bir bariyerdir. Bu tarihsel perspektiften bakıldığında Rusların geleneksel Sıcak Denizlere inme politikası akla gelmelidir. Rusya, Suriye üzerinden Sıcak Denizlere zaten inmiş vaziyettedir. Ancak Rusya’nın nihai hedefi bu bölgede kalıcı olmaktır. Libya’da da aynı şekilde Rusların varlık göstermesi bu önermeyi doğrular niteliktedir.
Haritada kırmızı alanlar Dugin ’in, Rusya’nın kontrol etmesi elzem olan kıyı şeritlerini göstermektedir. Siyah alanlar ise Rusya’nın muhtemel olarak denize açılma rotalarını ifade etmektedir. Rusya’nın Hint Okyanusuna açılması ve Atlantik Okyanusuna açılması için Doğu Akdeniz bölgesinde tutunması elzemdir. Zira bu hususun gerçekleşmesi için Türk boğazlarının Ruslar tarafından hedef alınacağı aşikardır. Çünkü hiçbir imparatorluk hayali kuran güç geçiş güzergahlarının bir başka güç tarafından kontrol edilmesini istemez.
Avrasyacı bir düşünür olan Panarin Türkiye hakkında önemli görüşlere sahiptir. Panarin’e göre Avrasyacılığın anti tezini olası bir Türk birliği oluşturmaktadır (Serbest, 2017, s. 302). Panarin aynı zamanda Pan Türkizm ‘in Avrasyacılık için ciddi bir tehdit olduğunu, bu nedenle Türkiye’nin bölge ile ilişkisinin kesilmesi ve engellenmesi gerektiğini savunmaktadır (Serbest, 2017, s. 302). Alexandr Dugin ’de, Panarin’e benzer bir görüş paylaşmaktadır. Türklerin her türlü Turancılık faaliyetlerinin engellenmesi gerektiği ve bu türden faaliyetlere karşı Rusya’nın jeopolitik bir savaş ilan etmesi gerektiği vurgulanmıştır (Kurt, 2018, s. 103). Dugin ’in projesinde Ortadoğu bölgesinde İran’ın seçilmesinin bir nedeni de Rusya’nın, Türkiye’ye karşı bir denge unsuru oluşturmak istemesinden kaynaklanmaktadır (Serbest, 2017, s. 302).
Dugin ayrıca Azerbaycan da siyasal anlamda Türkiye’nin etkisinin artması halinde, bu devletin Ermenistan-Rusya-İran bloğu tarafından parçalanması gerektiğini ifade etmiştir (Serbest, 2017, s. 305). Dugin ’in bu stratejik hesaplamayı yapmasının ana nedeni: Türkiye’nin Orta Asya’ya açılan kapısının Azerbaycan olması nedeniyle bu güzergahın Türkiye’ye erişiminin kapatılmasının istenmesidir. Böyle bir durum Türkiye için jeopolitik bir felakettir. Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü ve siyasal bağımsızlığı Türkiye için son derece kritiktir ve korunmalıdır. Aksi takdirde bölgemizde Türkiye’nin bekasını tehdit edecek Ermenistan ve İran tarafından çeşitli faaliyetler artış gösterebilecektir.
Türkiye Ne Yapmalıdır?
Türkiye özellikle Azerbaycan’la ilişkilerini daha da geliştirmelidir. Savunma sanayi alanında Azerbaycan -Türkiye iş birliğine Gürcistan ve Ukrayna da dahil edilmelidir. Zira ismi geçen bu devletlerde, en az Türkiye kadar tehdit altındadır. Türkiye bu 4 devlet ile bir jeopolitik eksen oluşturmalıdır. Zira Rusya gibi büyük bir güç bile Müttefiklere ihtiyaç duyarken, Türkiye’nin de benzer adımlarla güç çarpanını oluşturması gerekmektedir. İran’la özellikle enerji alanında ve ticaret alanında ilişkilerimiz olduğu doğrudur ancak Türkiye’nin çıkarları gereği, ABD’nin İran’a karşı yaptırımları ve zayıflatma girişimleri Türkiye için kâr zarar hesabı yapılması gereken bir konudur.
Türkiye, ABD’yi İran konusunda karşısına almamalıdır. Çünkü Rusya’ya karşı asli denge unsuru halen daha ABD’dir. Ve bölgede İran’ın güçlenmesi Türkiye’nin ve Azerbaycan’ın çıkarlarına son derece ters bir durumdur. İran’ın zayıflaması Avrasya İmparatorluğunun Güney hattının savunmasız kalması anlamına gelecektir. Bu da Ruslar için Çin faktörü de devreye girdiğinde büyük bir güvenlik zafiyeti oluşturacaktır. Ayrıca mademki Rusya, Türkiye’nin karşına İran’ı çıkartıyor, Türkiye’nin hali hazırda Somali gibi stratejik önem arz eden bir ülkede askeri üssü bulunmaktadır.
Somali de bulunan bu üsse ek olarak Türkiye, Pakistan gibi ilişkilerinin son derece iyi olduğu bir ülkeye deniz üssü açmalıdır. Böylece Türkiye hem kendi elini güçlendirecek hem de müttefiki olan Azerbaycan’ın üzerindeki çevrelenmişlik baskısını İran’ı deniz anlamında çevreleyerek önemli ölçüde azaltacaktır. Burada amacımız bir ülkeyi hedef almak değil Dugin ‘in ortaya koymuş olduğu Tez’e karşı bir antitez geliştirmektir.
Avrasya İmparatorluğu Projesinin Ekonomik Ayağı: Avrasya Ekonomik Birliği
Avrasya Ekonomik Birliğinin kurulması ile ilgili siyasal olarak ilk söylem, Kazakistan Cumhurbaşkanı Sultan Nazarbayev’in 1994 yılında Moskova Devlet Üniversitesinde yapmış olduğu konuşma ile gündeme getirilmiştir (İsmayıl, 2016, s. 134). Ekonomik bir birlik oluşturulurken sürecin temel yapı taşlarından birisi de gümrük birliğidir. Rusya, Kazakistan ve Belarus’un katılımıyla 1995 yılında bu üç devlet arasında yapılan antlaşma ile gümrük birliğinin kurulması yönünde ilk adım atılmıştır (İsmayıl, 2016, s. 134). Oluşturulmuş olan gümrük birliği mekanizmasına 1 yıl sonra Kırgızistan katılmış; 1997 yılında Tacikistan’ında bu mekanizmaya katılması ile Gümrük Birliği’nin kurulması yönünde önemli bir mesafe kaydedilmiştir (İsmayıl, 2016, s. 134).
Tarihler ekim 2010’u gösterdiğinde yukarıda bahsi geçen devletlerin iştiraki ile Avrasya Ekonomik Topluluğunun kurulması ile ilgili ortak bir karar alındığı açıklanmıştır (İsmayıl, 2016, s. 134). Aynı yıl Kazakistan, Rusya ve Belarus bir araya gelmiş; yapılan görüşmeler neticesinde Rusya, Belarus ve Kazakistan arasında gümrük kontrolleri ve gümrük vergilerinin kaldırılması ile ilgili önemli kararlar alınmıştır (İsmayıl, 2016, s. 135). Avrasya Ekonomik Birliğini kurmayı adım adım hedefleyen bu gelişmeler neticesinde 29 Mayıs 2014 tarihinde, Rusya, Kazakistan ve Belarus devletleri arasında, Avrasya Ekonomik Birliğinin kuruluşunu içeren antlaşma imzalanmıştır (İsmayıl, 2016, s. 136).
Üç üyeli olarak kurulan bu birlik bünyesine 2014 yılı sonlarına doğru Ermenistan’ı (kimi kaynaklar Ermenistan üyeliğini 2014 yılı içerisinde alırken kimi kaynaklar 2015 yılı içerisinde almaktadır) 2015 yılında ise, Kırgızistan’ı da dahil ederek üye sayısını beşe çıkartmıştır (Ağır & Ağır, 2017, s. 113).
AEB’nin amaçları arasında: Üye devletlerle gümrük birliğinin sağlanması; Ortak bir Pazar ekonomisinin oluşturulması ve bu bölgede dolar bazlı ekonominin yerini, üye ülkeler arası kullanılması planlanan yerel para birimlerinden oluşan bir ekonomik yapının alması planlanmıştır (Ağır & Ağır, 2017, s. 114).
Avrasya Ekonomik Birliği ile ilgili Vladimir Putin tarafından yapılan açıklamada: Putin,
Amaçlarının SSCB’yi yeniden kurmak olmadığını, eski SSCB devletlerini bir araya getirerek
bölgesel anlamda üye olan devletler arası ekonomik anlamda bir bütünleşme projesini hayata geçirmek istediklerini belirtmiştir (İsmayıl, 2016, s. 127).
Ancak bu açıklama bile içerisinde eski SSCB devletlerinin de katılımıyla oluşturulması planlanan bir proje olması hasebiyle yeni bir SSCB kurulmak istendiği izlenimini vermektedir. Rusya’nın Avrasya Ekonomik Birliğini oluştururken AB modelini örnek, almasını da hesaba kattığımızda, AB’nin dönem dönem siyasal anlamda birleşmek isteyip kendi üyeleri içerisinden itirazlara maruz kaldığı bilinen bir gerçektir. İşte bu noktada Rusya, AB’nin bu hatalarından ders alıp sağlam bir temele dayanan ekonomik bir birlik modeli oluşturmak istemektedir. Böyle bir durumun neticesinde Rusya, kendisine bağımlı ekonomiler oluşturabilecek, ardından bağımlı olan bu ekonomileri bir baskı aracı olarak kullanabilecek, böylelikle üye devletlere siyasal anlamda taleplerini dayatabilecektir. Ermenistan’ın birliğe üyeliği süreci bu çıkarımları destekler niteliktedir.
Ermenistan ilk olarak Gümrük birliğine katılmasının kendi ülkesi açısından gereksiz olduğunu ifade etmiş; ardından Rusya, Ermenistan’a ihraç ettiği Doğalgaz fiyatında artış yapacağını açıklamıştır (İsmayıl, 2016, s. 140). Rusya’nın enerji anlamındaki bu hamlesine karşı koyamayacağını anlayan Ermenistan, 2013 yılında Gümrük birliğine girmek istediğini açıklamıştır (İsmayıl, 2016, s. 140). Bu konuyla ilgili olarak bir diğer önemli detay ise aynı yılın kasım ayında AB ile Ermenistan arasında imzalanması öngörülmüş olan serbest ticaret antlaşması imzalanmamıştır (İsmayıl, 2016, s. 140).
Ermenistan’ın AB ile ilişkilerini geliştirmemesi gerektiğini vurgulayan Rusya’nın eski Ermenistan Büyükelçisi Vyacheslav Kovalenko: şayet Ermenistan’ın AB ile yakınlaşma süreci devam ederse ikili ilişkilerin tehlikeye gireceği, Karabağ konusunda Azerbaycan’ı destekleyebileceklerini ifade eden son derece taktiksel ve kritik bir açıklama yapmıştır (İsmayıl, 2016, s. 141). Bununla yetinmeyen Moskova yönetimi 2013 yılı ağustos ayında Ermenistan’a ihraç ettiği doğalgazın fiyatında %30 oranında bir artış yapmış; böylelikle hem Ermenistan’dan AB ile ilişkileri ile ilgili olarak teminat almış hem de Rusya, Ermenistan’a ihraç ettiği doğalgazın fiyatını düşürmek karşılığında, Ermenistan’ın ArmRosGazprom şirketinden hali hazırda elinde tutuğu %80 lik hissesine ilave olarak %20’lik bir hisse daha eklemiştir (İsmayıl, 2016, s. 141).
Böylelikle Rusya, Ermenistan’ı tabiri caiz ise enerji anlamında avcunun içine almıştır. Ermenistan, Avrasya Ekonomik Birliğine 2015 yılında katılarak Rusya’ya karşı olan diplomatik yenilgisini tescil ettirmiştir (İsmayıl, 2016, s. 141).
Sonuç
Avrasya Ekonomik Birliği resmi olarak 1 Ocak 2015 tarihinde kurulmuştur (Yılmaz, 2015, s. 118). Atlantik bloğunu doğrudan hedef alan bu birliğin asli amacının: Dugin’ in Avrasya İmparatorluğunun ekonomik ayağının oluşturularak, Avrasyacıların bölgesel entegrasyon hedefinin gerçekleştirilmesi olduğu söylenebilir. Ermenistan örneğinde görüldüğü üzere Rusya, yakın çevresinde bulunan devletlerle adeta ya benimlesiniz ya da benimlesiniz anlayışı içerisine girmiş bulunmaktadır. Rusya, akıllıca bir hamle yaparak önce ekonomik entegrasyonu savunmaktadır.
Çünkü ekonomik entegrasyonun sağlanmasının ardından siyasal entegrasyon kendiliğinden süreç içerinde gelişecektir. Enerji, ekonomi vs. gibi alanlarda gittikçe Rusya ile iş birliğini geliştiren devletler acaba F-16, F-35, Mirage-2000 mi alacak, yoksa SU-35, SU-54 mü alacaklar? Aslında cevap bellidir. Elbette ki Rusya ile ilişkileri iyice artan bu devletler Savunma ve silah sistemlerinde de Rusya’yı tercih edecekledir. Haliyle Rusya, hem ekonomik olarak kendisine bağımlı ekonomiler oluşturacak hem siyasi anlamda taleplerinde daha güçlü bir konuma erişecek hem de Rus ordusuna bağımlı bir devletler topluluğu oluşturacaktır. Zaten günümüzde bu devletlerin Rusya ile ilişkileri yüksek düzeylerde seyretmektedir. Ancak burada kastedilen Bağımlılık katsayısının daha da artmasıdır.
Putin gerçekten Rusya’yı ayağa kaldıran önemli bir lider olmuştur. Yapmış olduğu jeopolitik hamleler Rusya’ya önemli kazanımlar getirmiştir. Avrasya İmparatorluğunun başarıya ulaşması demek Rusya’nın küresel sisteme hakim olması demektir. Ancak Avrasya Ekonomik Birliğinin önünde bazı engeller vardır: Almanya şu an Atlantikçi bir çizgide ilerlemektedir. İlerleyen yıllarda neler olacağı belli olmaz. Almanya’nın dış politik tercihleri ve öncelikleri değişim gösterebilir ancak şu an gerek Japonya gerekse Almanya Rus çizgisine Rusya’nın istediği ölçüde yaklaşmaktan uzaktır.
Neo Avrasyacılar Türkiye’yi ve Türkleri süreçten dışlamamışlardır ancak tabi ki bir şartla: Pan-Türkizm idealinden vazgeçme koşuluyla, Türkiye, Avrasyacılık çatısı altına girebilir (Serbest, 2017, s. 302). Pan-Türkizm den bağımsız olarak Rusların evvela dikkate alması gereken husus şu dur ki: Türkler tarihten günümüze bir başka otoritenin altına girmeyi bedeli canı pahasına olursa olsun kabul etmemiş ve etmemektedir. Bu bağımsızlık duygusu, Türk devlet geleneğinde devletin ana sütununu oluşturmaktadır. Bu yüzden Türkiye, ekonomik olarak bu birliğe katılmamalıdır. Bu birliğe Türkiye’nin katılması demek, süreç içerisinde pasifize edilecek bir Türkiye demektir.
Azerbaycan, Türkiye için bir başka güç tarafından fethedilmemesi gereken stratejik bir kaledir. Azerbaycan ile olan iş birliğine Gürcistan, Ukrayna, Pakistan, Katar (özellikle finansal anlamda faydası olacaktır) bloğu oluşturularak Rus yayılmacılığı için bir direnç hattı oluşturulmalıdır. Rusya ile ilişkiler kesilmemelidir. Tek taraflı politikalar geçmişten günümüze ülkemize büyük bedeller ödetmiştir. Türkiye’nin denge politikası izlemesi Ülkesinin bulunduğu konum nedeniyle jeopolitik bir zorunluluktur. Çünkü Uluslararası İlişkilerde bir aktöre bağımlı hale geldiğiniz zaman artık iradenizin dışında bir iradeye mahkumsunuz demektir.

KAYNAK

Ağır, O., & Ağır, Ö. (2017). Avrupa Birliği Ve Avrasya Ekonomik Birliğinin Kuruluş Süreçlerinin Karşılaştırılması. Türkiye Sosyal Araştırmalar Dergisi, 103-128.

İsmayıl, E. (2016). Rusya’nın Avrasya Birliği Politikası . Avrasya Etüdleri, 125-151.

Kurt, S. (2018). Neo Avrasyacı Perspektiften Rusya Federasyonu’nun Güvenlik Algısı. Güvenlik Stratejileri Dergisi, 91-125.

Müdürlüğü, H. G. (2020, Eylül 24). Harita Genel Müdürlüğü. Harita Genel Müdürlüğü: https://www.harita.gov.tr/images/urunler/87a6f9a7b759a6d.jpg adresinden alındı

Serbest, M. B. (2017). Tarihsel Süreçte Rus Avrasyacılığı: Klasik Avrasyacılıktan Neo Avrasyacılığa. MANAS Sosyal Araştırmalar Dergisi, 285-307.

Yılmaz, S. (2015). Yeni Avrasyacılık Ve Rusya. Sosyal Ve Beşeri Bilimler Araştırmaları Dergisi, 111-120.

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

Yazarlık Başvurusu

Yorum Yaz

Lütffen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz