Balkanlar ve Türk Dış Politikası

552

Bölgenin tanımlanmasından ve coğrafi konumundan başlayacak olursak bölgenin adı olan Balkan veya Balkanlar sözü Türkçedir. Bu söz Türk Dil Kurumu tarafından “Hırvatistan, Sırbistan, Karadağ, Kosova, Slovenya, Arnavutluk, Makedonya, Bosna-Hersek, Bulgaristan, Macaristan, Yunanistan ve Trakya’yı içine alan bölge” şeklinde belirtilir. Kelimenin yapısında yer alan Balkan sözünün, “sarp ve ormanlık sıradağ; sık ormanla kaplı dağ; yığın, küme; sazlık, bataklık” gibi anlamları vardır. Dünyadaki diğer dillere de Türk dilinden geçmiştir. Kelime olarak Osmanlı Türkçesinde epey yaygın kullanılmış ve literatüre girmiştir. Türkiye Türkçesinde ise Rumeli adı Balkanlara denk ve ona yakın bir anlamda kullanılmıştır. Balkanlar, güneybatıda Adriyatik Denizi ve İyon Denizi; güneyde Akdeniz; güneydoğuda Ege Denizi, Marmara Denizi; doğuda Karadeniz ile çevrili bir yarımadadır. Kuzey sınırlarını Tuna, Sava ve Kupa nehirleri oluşturur. Balkanların doğu, güney ve batı sınırları hakkında herkes mutabıkken kuzey sınırları ise tartışmaya açıktır.

Balkanlar bölgesini gösteren harita

Balkanlar adıyla bilinen bölgede Türkiye de dahil olmak üzere 12 ülkenin toprakları bulunmakta ve 48 milyonu aşkın nüfusu barındırmaktadır. Balkan bölgesinde en çok nüfusu 11 milyon ile Türkiye, 10 milyon ile Yunanistan, 7 milyon ile Bulgaristan barındırmaktadır. Yine İtalya’nın da 285 bin civarı bir nüfusu Balkan bölgesi içerisinde yer almasına rağmen tarihi, kültürel ve siyasi sebeplerle Balkan ülkesi sayılmamaktadır. Konuşulan dillere bakılacak olursa 12 milyon kişi Yunanca, 12 milyon kişi Türkiye Türkçesi, 7 milyon kişi Bulgarca, 7 milyon kişi Sırpça, 5.5 milyon kişi Arnavutça, 2,5 milyon kişi Boşnakça, 1,5 milyon kişi Makedonca konuşmaktadır. Bu dillerin dışında görece daha az sayıda konuşulan dillerde mevcuttur. En yaygın din ise Ortodoks Hristiyanlık, Katolik Hristiyanlık ve Müslümanlıktır. Bunun dışında AB üyesi olan Yunanistan dışında kalan diğer ülkeler gelişmiş ekonomiye sahip değillerdir. Türkiye Cumhuriyeti’nin aktif dış politika izleme perspektifinde Özal döneminde Balkanlar ile yakınlaşmalar daha da artmıştır. Osmanlı’dan gelen imparatorluk geçmişi de göz önüne alınacak olunursa tarihi, kültürel, etnik ve dini birçok ortak paydanın bulunması Türkiye Cumhuriyeti ve Balkan ülkelerinin yakınlaşmasının en büyük sebepleridir. Tabii II. Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş sonrasındaki süreçlerde Yugoslavya’nın dağılması, Bosna Savaşı ve Kosova Savaşı’nda Türkiye’nin tavrı ve duruşu yakınlaşmayı iyice arıtırmış gönül bağlarını güçlendirmiştir. Şimdi bu süreçleri daha yakından inceleyeceğiz:

Josip Broz Tito, Eski Yugoslavya Devlet Başka

Balkanlar’da II. Dünya Savaşı’nın fitilini ateşleyen olay İtalya’nın “Büyük İtalya” devletini oluşturma fikri sonucunda giriştiği çalışmalarla başlamıştır. 1939’da Arnavutluk’u işgal eden İtalya, 1940’ta yönünü Yunanistan’a çevirmiştir bu doğrultuda 28 Ekim 1940’ta Yunanistan-İtalya Savaşı başlamıştır. Yugoslavya Krallığı 1941 Nisan ayında Almanya, İtalya, Macaristan ve Bulgaristan’ın işgaline uğramıştır. Almanların himayesini alan Hırvatlar, Hırvatistan Bağımsız Devleti’ni kurarak, Ortodoks Sırplara karşı baskı kurmuşlardır. Ülke içinde gerilla savaşları başlamış, Sovyetler Birliği, İngiltere ve ABD’den destek alan Mareşal Tito, 1945 yılında ülkenin kontrolünü eline geçirmiştir. Tito, iç savaş sırasında muhalifi olan Mihailovic’i 1946 yılında idam ettirmiş, Yugoslavya 1945 yılında cumhuriyet olmuştur. Ardından 1946 yılında birleşik cumhuriyet haline gelmiş ve Tito, hükümet başkanlığına getirilmiştir.

Soğuk Savaş döneminde ise Balkan ülkeleri, SSCB destekli komünist yönetimlerin hakimiyetinde olmuşlardır. Bu dönemde Balkanlar’da komünist-sosyalist idareler altındaki ülkelerde milliyetçilik ortadan kalkmamıştı. 1984 yılında Jivkov idaresindeki komünist Bulgaristan’da Türkler üzerine çok sert asimilasyon ve caydırma politikaları uygulanmıştır. O dönemde Bulgaristan nüfusunun çok ciddi bir bölümünü oluşturan Türklere, isim değiştirme, din değiştirme, Türkçe konuşma yasağı, zorunlu göç ettirme, işkence vb. yöntemlerle asimilasyon politikaları uygulanmıştır. Jivkov yönetimine karşı gelen Türkler, işlerini, eğitim haklarını ve hatta yaşamlarını kaybetmişlerdir. Bu dönemde baskılardan kaçmak için çeşitli yollarla Türkiye’ye doğru milyonları oluşturan bir Türk göçü yaşanmıştır. Diğer birçok Balkan ülkesinde olduğu gibi, Bulgaristan’da da camiler kapatılmış, İslami gereklerin yaşanmasına izin verilmemiştir. 1989’da devletin ağır politikalarına karşı koyan Türkler içinde 300.000’in çok üzerinde bir kesim ülkeden sürgün edilmiştir. Soğuk Savaş döneminde Tito yönetimindeki Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti (1948) ve Arnavutluk (1961) devletleri Sovyetler Birliği ile ayrı düştü. Bulgaristan ile birleşme fikirlerini geri çeviren Yugoslavya yönetimi, kısa bir zaman sonra kurulan Bağlantısızlar Hareketi’ne katılmıştır. Arnavutluk ise Komünist Çin ile kurulan ilişkilerin de etkisiyle dünyadan soyutlanmış, içe kapanık bir ülke halini almıştır. Bu dönemde Arnavutluk, Enver Hoca idaresinde katı bir rejim altında olmuştur.Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti de, Soğuk Savaş döneminde ciddi miktarda Türk nüfusu barındıran bir Balkan ülkesiydi. Bu ülkede, özellikle Kosova Özerk Sosyalist Bölgesi, Makedonya Sosyalist Cumhuriyeti ve Sırbistan Sosyalist Cumhuriyeti içindeki Sancak bölgesinde Türkler yaşamaktaydı. Ayrıca, Kosova Özerk Sosyalist Bölgesi, Makedonya Sosyalist Cumhuriyeti’nde Arnavutların önemli bir nüfusu vardı. Sosyalist sistemle yönetilen Yugoslavya’da özellikle Türk ve Arnavut halkı üzerinde devletin özel bir dikkati olmuştur. Devletin hakkaniyetle yönetildiği dönemde, dil, eğitim gibi hakları verilen bu halklar, ülkenin bütünlüğünde yer almışlar ve aidiyet duymuşlardır ancak 1990’larla beraber çöküşe geçen Yugoslavya sistemiyle beraber halkların da kısmi tepkileri başlamış ve aidiyetlerini yitirmişlerdir. Tüm bu süreçlerde Balkanlar’da her zaman komünizmin dışında kalan iki ülke Türkiye ve Yunanistan olmuştur.

Yugoslavya Federal Cumhuriyeti

Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti, 1990’ların başıyla beraber birçok iç çatışma ve tartışmalara sahne olmuştur. Ülkenin federal yapısındaki dengesizleşme, bu ülkede kendi özerk cumhuriyetlerinde yaşayan halkların seslerini yükseltmelerine sebebiyet vermiştir. Yugoslavya’nın olumsuz gidişi ve yükselen Sırp milliyetçiliği karşısında diğer halklarda kıpırdamalar görülmüştür. 1991’de başlayan cumhuriyetler arasındaki iç savaşın neticesinde aynı senenin sonlarında Slovenya, Hırvatistan, Makedonya ve Bosna-Hersek, bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir Savaşın sonunda söz konusu devletler ayrı birer siyasi yapı haline geldiler. Karadağ ve Sırbistan birleşerek yeni Yugoslavya Federal Cumhuriyeti’ni oluşturdu. Yeni federasyon, Sırbistan ve Karadağ özerk cumhuriyetleri ve Sırbistan’a bağlı Kosova ve Voyvodina özerk bölgeleriyle oluşmuştur. Söz konusu devlet zamanla “Sırbistan-Karadağ” adını aldı. Böylece “Yugoslavya” adı tarihe karışmış oldu. 3 Haziran 2006’da Karadağ’ın referandum sonucunda bağımsızlık ilan etmesiyle bu son federatif devlet de dağılmıştır. Eski Yugoslavya topraklarındaki son parçalanma ise Kosova’nın Sırbistan’dan kopması ile gerçekleşmiştir. Tüm bu olaylar meydana gelirken en büyük acıyı ve trajediyi Müslüman Boşnak halkı çekmiştir.

1992-1995 Bosna Savaşında Türkiye Cumhuriyeti iç çatışmaların barışçıl yollarla bitirilmesi gerektiğini savunmuş Balkanlarda yaşayan Müslüman Türk halkının haklarının korunması için her türlü diplomatik, siyasi ve ekonomik girişimde bulunmuştur. Sıpların şiddet politikasını her platformda kınamış, karşısında durmuştur. Türkiye’nin Balkanlardaki bu aktif politikası o dönem ABD tarafından da desteklenmiştir. Türkiye o yıllarda Balkanlarda cereyan eden bu olayların ve savaşın etnik bir temizlik olduğu iddiasını dile getirmiş ve BM’de gerekli girişimleri yapmıştır.

1998-1999 Kosova Savaşlarında ise Türkiye Cumhuriyeti yine aktif bir politika izlemiş, ABD ve NATO da bu politikaları desteklemiş, müdahalede bulunmuştur. O dönem tanınmadığı için büyükelçilik veya konsolosluk açamayan Türkiye bunun yerine Priştine’de “Eşgüdüm Bürosu” açmış ve faaliyetlerine başlamıştır.

17 Şubat 2008’de bağımsızlığını ilan eden Kosova Cumhuriyeti, hemen bir gün sonrasında 18 Şubat 2008 tarihinde tanınmış Eşgüdüm büromuz büyükelçilik seviyesine yükseltilmiştir. Türk toplumunun yoğun olarak yaşadığı “Balkanlarda bir Türk şehri” olarak adlandırılan Prizren’deki Başkonsolosluğumuz 1 Eylül 2015’de faaliyete geçmiş olup Türkiye Cumhuriyeti Kosova’da Başkonsolosluk açan ilk ülke olmuştur.

Sonuç

Özellikle Bosna ve Kosova Savaşları esnasında ve sonrasında izlenen bu politikalar ile Türkiye Cumhuriyeti’nin Balkanlar’a bakış açısı net bir şekilde ifade edilmiştir. Ayrıca Bosna Savaşı esnasında; Sırplara karşı, Türkiye’nin Boşnak Müslümanlara silah ve mühimmat yardımı yaptığı Hollanda raporları tarafından iddia edilmiştir.

Genel bir bakışla 1352 yılında Çimpe Kalesinin Osmanlılar tarafından fethedilmesiyle başlayan Türklerin Balkanlar, diğer bir deyişle Rumeli’yle tanışması Viyana kapılarına kadar dayanacak olan bir imparatorluğun başlangıcı olmuştur. 1387’de Selanik, daha sonra İstanbul’un fethiyle beraber tamamen yüzünü batıya dönen Türk Devletinin Bosna’ya kadar uzanması Balkanlara iyice yerleşmesini sağlamıştır. Osmanlılar Balkanları tamamen Türkleştirme ve İslamlaştırma adına ‘’asimilasyon’’ politikası izlemediler. Bu yüzden Doğu Roma yönetici, aristokrat ve feodal sınıfları başta olmak üzere halk Osmanlı’nın getirdiği düzene ve nizama tabi oldular. Balkanlar; Adaletli vergi anlayışı, din ve yaşam tarzına olan hoşgörü ile 15. Yüzyıldan başlayıp 17. Yüzyılın sonlarına kadar sakin ve huzurlu bir dönem geçirmiştir. Sonraları Batı Avrupa’dan yayılan milliyetçilik akımları ve ulus devlet kışkırtmaları ile Balkan devletleri birer birer kopuş yaşadılar. 2000’li yılların başına kadar da özellikle Türk ve Müslüman nüfus başta olmak üzere büyük acılar yaşadılar. Halen Arnavutluk, Bosna-Hersek, Kosova, Kuzey Makedonya, Karadağ’da arzu edilen refah seviyesi ve huzur ortamı sağlanamamıştır, bazı konularda ihtilaflar devam etmektedir. Yunanistan, Slovenya, Romanya ve Bulgaristan ise AB şemsiyesi altına girmişlerdir. Yaklaşık 450 yıl Türk himayelerinde kalmalarına rağmen hiçbir Balkan halkı asimile olmamıştır, dillerini ve kültürlerini yaşatmaya devam etmektedirler. İşte bu yüzden çoğu Balkan ülkesi ile Türkiye Cumhuriyeti’nin ilişkileri oldukça sıcaktır. Kültürün yaşatılması, su kuyularının açılması, okulların inşa edilmesi, ibadethanelerin yapılması, eski eserlerin restorasyonu ve sağlık alanı gibi birçok konuda TİKA başta olmak üzere birçok kurumu ile Türkiye Cumhuriyeti’nin yoğun çalışmaları devam etmekte, büyükelçilik, konsolosluk ve temsilciliklerimizin sayısı her geçen yıl artmaktadır.

Ayrıca devlet yatırımlarının yanı sıra özel iştirakler ve yatırımlar konusunda da Türk iş adamları Balkanların ekonomisine yatırım yaparak katkıda bulunmaktadırlar. Bugün Türkiye Cumhuriyeti ile Balkan ülkeleri arasındaki ticaret hacmi milyar dolarlarla ifade edilecek büyüklüğe ulaşmıştır. Balkanlara bakış açımızı ifade etmek için son olarak şunu söyleyebiliriz; Balkanlar ile sınırlarımız artık bir olmayabilir ama yüzyıllara dayanan gönül bağlarımız güçlenerek devam edecektir.

[irp posts=”30672″ name=”1998 – 1999 Kosova Savaşı Ekseninde Rusya’nın Balkanlar Politikası”]

KAYNAK

http://www.gif.org.tr/dusundurenler/balkanlar-ve-turkiye-dis-politika-ve-savunma-arastirmalari-grubu-dsa

http://www.mfa.gov.tr/turkiye-kosova-siyasi-iliskileri-.tr.mfa

http://pristine.be.mfa.gov.tr/Mission/ShowInfoNote/341735

https://tr.wikipedia.org/wiki/Balkanlar

https://tr.wikipedia.org/wiki/Balkan_Antant%C4%B1

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

Yazarlık Başvurusu

Yorum Yaz

Lütffen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz