Firavunlar Döneminden Arap Baharı’na: Mısır Arap Cumhuriyeti

703

Başkent: Kahire

Nüfus: 101.62 Milyon[1]

GSYİH: 361.88 Milyar Dolar

Kişi Başına Düşen Milli Gelir: 3.61 Bin Dolar

Yüz Ölçümü: 1.001.450 Km² [2]

Etnik Yapı: %90 Müslüman (Arap, Bedevi, Berberi, Nübyalı) & %10 Hristiyan

Firavunlar diyarı, Nil Ülkesi Mısır dünya tarihinin en eski medeniyetlerinden birisidir. Bereketli Hilal’e yakınlığı sebebiyle önemli değişimlerden en önce etkilenen medeniyet olmuştur. İslamiyet öncesinde yukarı ve aşağı Nil olarak ayrılan Mısır Kral Menes döneminde (i.ö 2850) yeknesak bir yapıya kavuştu. Sümerlilere yakınlığı onların Sümer medeniyetinden etkilendiğini göstermektedir. Mısır adeta Nil’in varlığı ile var olmaktaydı. Mısır geçmişten beri etkilere açık bir konumda olduğundan ötürü bugün bile bu yapısından dolayı sıkıntı çekebilmektedir.[3] Osmanlı İmparatorluğu’nun batılı devletler ile gittikçe kızışan savaşlara girmesinden sonra valiler ile yönettiği bölgelerin üzerindeki kontrolü gittikçe kaybetmekteydi. Bu sürecin en çarpıcı örneği Memluklerin etkisinde olan Mısır olmuştu. Nitekim, Osmanlı Mısır’a vali atarsa bile Memluklerin etkisi göz ardı edilemezdi. Mısır’ın her yapısında Memluklerin izine rastlamak mümkündü. Fiiliyatta kontrol Osmanlı İmparatorluğu’nun elinde olsa da pratikte bölgeye Memlukler hakimdi.

Mısır’a vali olarak atanan Kavalalı Mehmet Ali Paşa (1805) da bunun farkındaydı. Mehmet Ali’den önce atanan Ali Bey döneminde de böyleydi. Nitekim, Ali Bey bir darbe ile indirildi ve 1775-1798 yılları arasında Mısır Memluklerin hakimiyetine girdi. Ali Bey, İngiltere ve Fransa ile ilişkileri geliştirerek orduyu Batı tarzında dönüştürmek istiyordu. Ancak bunu gerçekleştiremeden indirildi.[4] Fransız İhtilali ile başlayan Avrupa’daki çalkantılı süreç, Napolyon Bonapart’ın Fransa’da başa gelmesi ile Fransız-İngiliz rekabet iyice kızıştı. 1815’te Fransa ve İngiltere ordusu Waterloo’da karşı karşıya geldi. Savaşı kaybeden taraf Napolyon olmuştu, ancak Napolyon yine de mücadeleden vazgeçmedi ve 1798’de İngilizlerin Hint sömürgesi ile yollarını kesmek için Mısır’ı işgal etti.

Osmanlı İmparatorluğu bu duruma kayıtsız kalmadı. Nitekim, 1801’de Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yı Fransızlara karşı mücadele için bölgeye gönderdi. Ardından İngiltere ve Fransa’nın Mısır’ın kuzeyinde tekrar savaşması ile Fransa 1798’de tekrar Mısır’dan ayrılmak zorunda kaldı. Ortaya çıkan istikrarsızlıktan yararlanan Kavalalı Mısır’da otoriteyi sağladı. Osmanlı Kavalalı’nın bu başarısına karşı 1805’te kendisini bölgeye vali olarak atadı. Ancak Mehmet Ali’nin amacı sadece bir vali olmak değil bir güç olmaktı. Nitekim, bu düşünce ile birlikte Osmanlı İmparatorluğu’nun iradesinin dışına çıkarak bağımsız bir şekilde hareket etmeye başlamıştı. 1830’lara gelindiğinde Kavalalı Mısır’da tüm kontrolü sağlamış ve hatta Anadolu’nun bir kısmı, Suriye’yi, Kuzey Sudan’ı ve Arabistan’ın Batı kısmının kontrolü ele geçirmişti. Bu çerçevede geçmişten beri kökleşen Batı ile ilişkileri güçlendirmişti. Kavalalı’nın temel amacı bir hanedanlık kurmaktı. Bu çerçevede Memluklerin önünde engel olduğunu düşündüğünden onları ortadan kaldırdı. Böylelikle, aslen Arnavut olan Kavalalı Mısır’da hanedanlığını kurdu (1811).[5] Kavalalı Mehmet Ali, hanedanlık ideallerini gerçekleştirmek için en gerekli adımın orduyu değiştirmek olduğuna inanıyordu. Bu sebeple orduyu İngiliz ve Fransız modellerine göre düzenledi. İdari ve Bürokratik yapıyı da istediği şekilde düzenledi. Mısır’ı Batıya açarak askeri ve ekonomik yönden büyük bir güç haline getirdi. Yapılan yenilikler sadece askeri ve siyasi alanıyla sınırlı kalmadı, eğitim alanında da önemli değişiklikler gerçekleştirdi. Avrupa’ya öğrenciler yolladı ve Avrupa’dan getirilen öğretmenlerle yeni okullar kuruldu. Mısır’ın geleceğini sadece askeri olarak değil entelektüel alarak da geliştirmek isteyen Kavalalı Mehmet Ali buralardan yetişen öğrencileri devlet kademelerinde görevlendirdi. Mehmet Ali orduyu güçlendirme çalışmalarında Sudanlıları kullanmak istedi. Ancak bunda başarılı olamayınca Mısır’da köylü kesimden faydalanmak istedi.

Kavalalı Mehmet Ali Paşa

Osmanlı’da III. Selim Anadolu’dan faydalanarak Nizam-ı Cedid ordusunda oluşturmuştu. Mehmet Ali de bu yöntemle kırsal kesimi kullanarak büyük bir ordu toparladı.[6] Mehmet Ali valiliğin ilk yıllarında orduyu Osmanlı çıkarlarına yönelik kullansa da daha sonra kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaya başlamıştır. Nitekim, 1821’de Mora Yarımadası’nda çıkan ayaklanma için II. Mahmut’un Mehmet Ali’yi görevlendirmek istemesi üzerine, buna karşılık Mehmet Ali’ye Osmanlı tarafından Girit valiliği verildi. Mora ayaklanmasında görevli olan Mehmet Ali’nin oğlu İbrahim Paşa daha sonra Yunan ayaklanması için görevlendirildi. Ancak bu ayaklanma sırasında Avrupalı güçlerin desteğiyle Mehmet Ali’nin de bulunduğu Osmanlı donanması Navarin’de yakıldı. Mehmet Ali bunun üzerine Girit valiliğiyle birlikte Suriye valiliğini de Osmanlı’dan istedi. Ancak II. Mahmut bu isteği kabul etmedi. Bunun üzerine Mehmet Ali oğlu İbrahim Paşa’yı görevlendirerek Suriye ve Lübnan’ı ele geçirdi. Anadolu içlerine kadar giren Mısır ordusu Konya ovasında Osmanlı ordusu ile savaşa girdi ve bu savaştan galip ayrıldı. Ardından İngiltere ve Fransa’nın da girişimleri ile Osmanlı ve Mehmet Ali arasında 1833 yılında Kütahya Antlaşması yapıldı. Bu anlaşma ile Mehmet Ali’ye Girit ve Suriye valiliğinin yanında Cidde valiliği ve Adana’nın vergi hakkı da verildi. Bu yenilgiyi hazmedemeyen Osmanlı, Rusya ile ittifak kurarak Hünkâr İskelesi (1833) olarak bilinen anlaşmayı yaptı.  Bu anlaşma ile Fransa-İngiltere arasındaki mücadeleye Rusya’da katılmış oluyordu Nitekim, Osmanlı ordusunun Mehmet Ali’ye karşı iki kez yenilmesiyle birlikte Rusya’da bölgeye iniyordu. Bu durumdan rahatsız olan İngiltere, Osmanlı – Rus ittifakını engellemek için Mehmet Ali’ye verdiği desteğini keserek Osmanlı’nın yanında yer almaya başladı. İlk başta İbrahim Paşa’nın işgal ettiği Lübnan ve Suriye’nin tekrar Osmanlı hakimiyetine girmesine ve Mehmet Ali’nin önünü kesmeye katkı sağladı. 1840 yılında Londra’da bir konferans düzenleyerek iki taraf arasında bir anlaşma yapıldı. Buna göre Mehmet Ali sadece Mısır’ı ve Sudan’ı koruyabildi. Mehmet Ali’nin hanedanlığının Mısır’da etkisi 1952 yılına dek sürdü.[7]

İngiliz Hakimiyeti

Mısır’da Mehmet Ali’nin kurduğu düzen bu mücadelelerden sonra sarsılmaya başladı. Nitekim ekonomik yapı ciddi çıkmazlara girdi. Mısır’da yönetim ciddi sıkıntılarla karşı karşıya kalmıştı. İngiltere bu durumu fırsat bilerek sömürgecilik hareketini genişletmek istiyordu. Bunun üzerine 1882 yılında Mısır’ı işgal etti. Mısır’ın işgali Mısır ekonomisi için bir şanstı. Nitekim, kötü olan ekonomilerinin yeniden ayaklanmasına yarayan bir süreç gerçekleşecekti. İngilizlerin bölgeyi işgaldeki en önemli amacı hiç şüphesiz asrın projesi olan Süveyş Kanalı’ydı. Mısır üzerindeki hakimiyet mücadelesinde sadece İngiltere yoktu. Fransa’nın bölge üzerinde emelleri daha önceden belli etmesi üzerine İngiltere daha erkenci davranmıştı. İngilizler bölgede kalıcı olmamayı ifade etmişlerse de rakip devletlerin politikaları çerçevesinde bölgede uzun süre varlığını korumuştur. İngilizler de bu bölgeyi Osmanlı gibi valiler ile yönetiyordu. İlk İngiliz Valisi Lord Cromer görevlendirilmiştir. Cromer tipik Bir Hristiyan gibi kibirli ve bölgedeki insanları hor veren bir yapıya sahipti. Bu yapı ile birlikte bölgenin uzun süre İngiliz kontrolünde olmasını sağladı. Cromer, Mısır’ı adeta ipten alarak yeniden canlanmasını sağladı. Nitekim, Nil Nehri’ni baz alarak üretimde ciddi destekler sağlayarak ülke ekonomisini büyük ölçüde geliştirdi. Mısır fiilen Osmanlı hakimiyetinde olsa da pratikte İngilizlerin kontrolündeydi. Cromer’den sonra yerine 1907 yılında Eldon Gorst ve 1911 yılında Kitchener başa geldikten sonra Mısır’da siyasi yapılanmanın zemini oluşmaya başladı.

Süveyş Kanalı

Siyasi yapılanmanın başlamasıyla İngiliz karşıtlığı da başlamış oldu. İngiliz karşıtlığının temel nedeni Cromer’in Sudan’ı Mısır’dan ayırmaya yönelik politikasıydı. İngiliz hükümeti Sudan’ın ayrılması için Cromer’e yüksek izinler verdi. Nitekim, daha sonra Mısır valisi olan General Kitchener 1896’da Sudan’ın Mısır’dan ayırdı. Sudan’ın Mısır’dan ayrılması ile Mısır’da milliyetçi yapılar ayaklanmaya başladı. Mısır’da gazetecilik çok yaygın olduğundan bu ayaklanmalar çok kısa sürede karşılık bulabiliyordu. 1881 yılından itibaren Kavalalı Mehmet Ali yönetimine karşı Albay Ahmet Arabi tarafından başlayan milliyetçilik akımı Kitchener’ın Sudan’ı Mısır’dan ayırması ile tavan yaptı. Hidiv soyundan gelen Tevfik döneminde artan bu milliyetçilik akımı Tevfik’in yerine gelen oğlu II. Abbas ile birlikte daha da sıkıntılı olmaya başladı. Nitekim, Abbas babasının aksine İngilizlerle iş birliğine gitmedi. Milliyetçi tarafların yanında yer almaya başladı İngilizler kendilerine karşı başlatılan bu karşıtlıktan sonra Mısır’a desteklerini kesti ve Mısır ekonomisi eski günlerine tekrar dönmeye başladı. Dinşavay olayı ile birlikte İngilizlerin Mısır’a karşı bakışı tamamen değişti ve dönülmez bir yola girdi. Bu olay Mısır’ın bağımsızlığını hızlandırdı.[8]

İngiliz Mandasından Bağımsızlığa

Ahmet Arabi’nin tüm çabalarına rağmen I. Cihan Harbi’nin patlak vermesiyle 1914 yılında İngiltere Mısır’ı tamamen ele geçirdiğini ve Osmanlı’dan ayırdığını ilan etti. İngiltere 1882’den beri işgal ettiği Mısır’da hem siyasi hem ekonomik açıdan kontrolü sağlamış ve Süveyş Kanalı’nın yarısına yakın hissesini almıştı. Mısır’ı adeta bir pamuk tarlasına çeviren İngilizler sanayisine çok ciddi kaynak sağlamıştı. İngiliz yönetimi her geçen gün baskıcı politikalarını arttırmaktaydı. Buna karşı bir grup eğitimli insan bu politikalara başkaldırı başlattı. I. Cihan Harbi’nde tüm dünyaya hâkim olan Wilsoncu düşünceler Mısırı da etkiledi. Mısırlı milliyetçi Saad Zaglul ülkesinin Paris Konferansı’na katılmasına izin çıktıktan sonra konferansta Mısır’ı temsilen katıldı. Zaglul El- Ezher denilen bir eğitim kurumu olan ve İngilizlere karşıt düşünceleri ile tanınan mektepte eğitim görmüştü. Zaglul Mısır’da dağınık olan milliyetçi yapıyı birleştirerek bağımsızlık yolunda ciddi adımlar attı. Bunun üzerine İngilizler Zaglul ve yandaşlarını sınır dışı edince 1919’da İngilizlere karşı intifada başladı. Bu intifada hareketini araştırmak üzere İngiliz hükümeti adına Lord Milner bölgede yaptığı araştırmalar sonucunda 1922 yılında Mısır bağımsızlığını kazandı. İngilizler bağımsızlık şartına karşı ülkenin dışişleri ve savunmasını kontrol altında tutarak belli bir süre için korunmasını güvence altına almayı garantilediler. Üstü kapalı da olsa İngilizlerin Mısır’ı işgali II. Cihan Harbi’ne kadar sürdü. Aslında Mısır’ın bağımsızlığı ülkedeki karşıt yapıların varlığından dolayı gerçekleşemiyordu. Bir tarafta Zaglul’un kurduğu Vafd Partisi diğer taraftan Kral’ın yandaşları sürekli karşı karşıya gelmekteydi. Bu durum İngilizlerin işine gelmekteydi. Öte yandan bu gruplara bir de Rusya’da gerçekleşen Bolşevik İhtilali’nin etkisi ile 1920 yılında Mısır’da kurulan komünist yapılanma da katılmıştı. 1928 yılında ise Hasan el-Benna önderliğinde kurulan Müslüman Kardeşler Örgütü de sürece dahil olmuştu. Müslüman kardeşlerin etkisi hem Vaft’ın hem de Komünist partinin etkisinden daha fazla olduğu bir süreç yaşanacaktı.[9] Kendilerine karşı muhalefetin artmasıyla birlikte bu muhalefetin etkisini azaltmak isteyen İngilizler, 1923 yılında Mısır için bir anayasa oluşturdu.

Hasan el-Benna

Bu anayasa ile seçim hakkı doğuyordu 1924 yılındaki ilk seçimlerde Zaglul’un Vafd Partisi seçimleri kazanarak iktidara geldi ancak Zaglul savunduğu ideallerin peşinden gitmek yerine kendi çıkarlarının peşine düştü. Bu sırada İngilizlerin Sudan valisi Kahire gezisi sırasında suikasta uğramasıyla hayatını kaybetti. İngilizler buna sert karşılık vererek Vafd yönetimini baskı altına aldı.

Kasım 1924’te gerçekleşen darbe ile Vafd iktidardan düşürüldü ve 1923 Anayasası askıya alındı.  Böylelikle Mısır bir kez daha tam anlamı ile İngilizlerin himayesine giriyordu. Vafd’ın iktidardan düşmesi ile yönetime İngiliz destekli Ulusal Birlik Partisi geldi. 1925 yılında yeniden yapılan seçimleri yine Vafd Partisi kazandı. Ancak yine tarih tekerrür etti ve Vafd iktidardan düşürüldü. İngilizler Vafd’ı yönetime getirmiyordu. 1916’da bölgeye İtalyanların da girmesi ile İngilizler tedirgin oldu ve 1936’da tekrar yönetime gelen Vafd ile “İttifak Anlaşması” yapıldı.  Bu anlaşma ile her ne kadar Mısır’ın kazanım elde ettiği düşünülse de aslında ülkedeki İngiliz var varlığı meşruluk kazanıyordu. Mısır ne yapsa İngiliz kapanından kurtulamıyordu ve buna rağmen Mısır 1932 yılında Milletler Cemiyetine katıldı. II. Cihan Harbi’nin başlamasıyla Mısır daha önce ittifak yaptığı Almanya ile bağlarını koparma kararı alsa da savaş ilanına kalkışmadı. Daha sonra savaşın diğer tarafı olan İtalyanlar ile de bağları kopardı. 1936’da Kral Fuad’ın ölmesiyle yerine geçen Kral Faruk’un Almanya ile İtalya yanlısı olması sebebiyle İngilizler kralı kontrol altında tutmak için 4 Şubat 1942 yılında Nehhas Paşa’yı başbakan yaptılar. (4 Şubat olayı) Nehhas Paşa ile birlikte Mısır 1945 yılında BM’ye katıldı. [10] Ülkedeki iç çekişmeler 1948 yılında başlayan Arap-İsrail savaşı ile kısmen de olsa azalmasıyla İngiliz karşıtlığı tekrar gündeme gelmeye başladı. Savaşta Arapların yenilgiye uğramasıyla ordu da çözülmeler baş göstermeye başlamış ve bir grup asker yönetimi ele geçirmek için ele geçirmek için girişimlere başlamıştı.

Arap-İsrail Savaşları’ndan bir görünüm

Hür Subaylar denen bir grup 1952 yılını. 26 Temmuz günü Kral Faruk’u indirerek monarşiye son verdiler. Hür Subayların başında General Necip vardı. Ancak en etkili ismi Cemal Abdül Nasır idi. Nasır bir süre sonra Necip’i indirerek yerine geçecekti. 1954 yılında Başbakan olan ve kısa bir süre sonra Cumhurbaşkanı olan Necip ile Nasır’ın arası açıldı ve Nasır, Necip’i indirerek yerine geçti. Nasır 1954’de başa geçer geçmez İngilizlerle olan tüm anlaşmaları ortadan kaldırarak 1956’ya kadar ülkenin büyük bir kısmını İngiliz kontrolünden çıkardı. 1956 yılına gelindiğinde tüm dünyayı şoke eden bir açıklamayla Süveyş Kanalı’nı millileştirdiğini tüm dünyaya duyurdu. Bu karardan sonra Amerika ve İngiltere Nil Nehri üzerinde yapılan Avsan Barajı’na olan mali desteklerini çektiklerini açıkladılar. Nasır Batı’dan uzaklaşıp Doğu ile yakınlaşmaya başlamıştı. Bu çizgide ilk olarak Sovyet ülkeleriyle yaklaşmış ve Çekoslovakya ile silah anlaşması yapmıştı. Daha sonra Çin’i tanıyarak Batı’ya meydan okumuştu.[11] 1956’da Nasır’ın Süveyş’i millileştirme kararının ardından İngiltere, İsrail’i Mısır’a karşı savaşa girmeye ikna etti. Şaron yönetimindeki İsrail güçleri Süveyş ve çevresine saldırarak bölgeyi işgal ettiler. Sina’ya kadar olan bölümü kontrol altına aldılar. İngiltere ve Fransa daha önce planladıkları gibi Mısır ve İsrail’in kanalı boşaltmalarını istediler. Ancak Nasır bu isteği kabul etmedi. Fransa ve İngilizler bu tavra karşı Mısır’ın hava gücünü yok ettiler. ABD, Fransa ve İngiltere’nin bu tutumuna sert tepki göstermesi ile İngilizler ve Fransızlar geri çekilmek zorunda kaldı. Nasır’ın milliyetçi duruşu Arap coğrafyasını derinden etkiledi. Bunun üzerine 1955 yılında Nasır hem Müslümanların liderliği için Suriye ile ittifak yaptı hem de Doğu ülkelerinin de desteğini almak için Bağlantısızlar Hareketi’ne katıldı. Suriye ittifakından üç yıl sonra Mısır ve Suriye arasında Birleşik Arap Cumhuriyeti devletini oluşturdular. Ancak Nasır’ın merkeziyetçi düşüncesi Suriye’yi bu konuda tedirgin etti. Daha sonra Suriye bu devletten ayrılma kararı aldı.

Cemal Abdül Nasır

Ancak Mısır, BAC ismiyle devam etti. 1970 yılında Nasır’ın vefatı üzerine, yerine Enver Sedat geldi. 3 Ekim 1970 yılında Arap Sosyalist Birliği adında seçime giren Enver Sedat seçimleri kazandı. 1967 savaşında Mısır’ın İsrail’e karşı ağır yenilgisi sonucunda, bu etkiyi kaldırmak isteyen Sedat 1971 yılında SSCB ile “Dostluk ve İş birliği Anlaşması” yaptı. Ancak daha sonra SSCB’nin anlaşma ilkelerine uymaması üzerine, Mısır kayıplarının giderilmesinin, ABD ile geliştirilecek iş birliği ile mümkün olduğunu anladı. Nitekim, ABD’den başka hiçbir ülke İsrail’i dize getiremezdi. Pek tabii sonuç böylede oldu. Bu çerçevede 1978’de Camp David Anlaşması yapıldı. Bu anlaşmayla 1979 yılında İsrail’in Sina’yı boşaltmasıyla iki ülke arasında barış sağlanmış oldu. Enver Sedat, Nasır’ın aksine Sovyet komünizmini değil, Batı liberalizmini kabul etmekteydi. Mısır’daki muhalefet Sedat’ın politikalarına karşıydı. Nitekim, onlar İsrail’le yapılan anlaşmayı bir ihanet olarak nitelendiriyordu. [12] Enver Sedat’ın 1981 yılında bir suikast sonucu hayatını kaybetmesi üzerine yerine 1975 yılından beri Sedat’ın yardımcılığını yapan Hüsnü Mübarek yapılan seçimle iktidara geldi. 80’li yılların başından itibaren Mısır için sıkıntılı dönemler baş göstermekteydi. Mübarek’te Nasır ve Sedat gibi askeri kökenliydi. Eski bir hava pilotu olan Mübarek, uzun yıllar Mısır’ın başında kalmayı başardı. Sedat ile başlayan liberalleşmeyi devam ettiren Mübarek, sıkıntılı süreçte devleti ayakta tutmayı başarmıştı. Seçimlerin ilk yıllarında demokratik bir duruş sergileyen Mübarek, muhalefetin önünü biraz daha açmıştı. Ancak 1984 seçimlerini kazanmasından sonra önceki liderlerin yolunu izlemeye başlamıştı. İç siyasal düzensizlikleri ve dış güçlerin Baskıları sonucunda aksak işleyen ekonomik sistem daha da kötü duruma gelmekteydi.

Hüsnü Mübarek

Bu kargaşalarda Mübarek’in karşısında ciddi sorunları doğuranların başında İslami yapılanmalar gelmekteydi. Sedat ile başlayan ABD ile yakınlaşma Mübarek ile daha da artmıştı. Bu sebeple Mısır Orta Doğu’da ABD’den en çok yardım alan ikinci ülke konumunaydı.[13] “Açıklık” olarak nitelendirilen liberal politikalar ülkeyi git gide IMF ve Dünya Bankası’nın kontrolüne sokuyordu. Ülke ekonomisi felç duruma gelmekteydi.

Nitekim, devlet vergi toplamak ve ekonomiyi kontrol altında tutmakta büyük sıkıntı çekmekteydi. Halk gittikçe fakirleşmekte ve buna tepki olarak Mübarek, yönetime karşı baskı ve protestolar artmaktaydı. Mübarek, üzerindeki baskının arttığını hissettikçe yönetime daha sıkı tutunuyor, diktatörlüğe doğru ilerliyordu. Bu çerçevede en saydam seçimler 2005 yılında gerçekleştirilmişti. 1982’den 2005’e kadar yapılan seçimlerde büyük şaibeler yaşanmıştı. 2005 seçimi bile demokrasi adına hayal kırıklığı doğurmuştu. Bu seçim bir nevi kötünün iyisi konumundaydı. Bir sonraki seçim 2010 yılında gerçekleşti. Yine Mübarek seçimleri kazandı. Bu duruma daha fazla tahammül gösteremeyen halk, Mübarek’in yönetimi oğluna bırakma ihtimali üzerine halk sokaklara dökülmeye başladı. 2010 yılını aralık ayında Tunus’ta pazarcılık yapan Muhammed Bouazzi’nin ekmek teknesinin zabıtlarca alıkonmasından sonra Muhammed kendisini yakmıştı. Bu olayı protesto etmek için binlerce insan sokaklara dökülmüştü. Bu protestolar 2011 yılının baharında Orta Doğu’yu kasıp kavurmaya başladı. Mısır’da devam eden Mübarek protestolarına bir de ‘Arap Baharı’ olarak adlandırılan protestolar eklenince Mısır’ın dört bir yanı protestolarla çalkalanmaya başladı.

Muhammed Bouazzi

Mübarek, daha fazla baskılara dayanamayıp istifa etti. 2011-2012 arasında süren seçimler sonucunda Müslüman Kardeşler adına seçimi Muhammed Mursi kazandı. Seçildiği andan itibaren bir cenderenin içinde olan Mursi’yi zor günler beklemekteydi. Nitekim, Arap Baharının etkisi devam etmekte, Müslüman Kardeşlere karşı olan ordu ve yargı içindeki yapılanmalar Mursi’nin sonunu hazırlamak için çalışmalara hızlı şekilde başlamışlardı. İlk başlarda Müslüman Kardeşlerin bir kısmı tutuklanıp ceza evine konulmuştu.

2013 yazında henüz seçimin birinci yılında Mursi darbe ile yönetimden düşürüldü. Müslüman Kardeşler terör örgütü olarak kabul edildi. Ülkede protestolar yeniden kızıştı. Ordu bu protestolar kanlı bir şekilde bastırıldı. Ordu bu protestolar kanlı bir şekilde bastırıldı. Ülkenin başına Mursi’nin atadığı Genelkurmay Başkanı Abdülfettah Es Sisi ülke yönetimini ele geçirdi. O günden itibaren ülkeyi Sisi yönetmektedir.[14] Sonuç olarak Mısır, tarihinde en istikrarlı dönemi Osmanlı dönemimde yaşamıştı. Ardından gelen İngiliz sömürge yönetimi her ne kadar ekonomik olarak ülkeye katkı sağladıysa da siyasi olarak karşıtlıkların da temelini oluşturdu. 1952’den itibaren de ülkenin yönetiminin ordu tarafından sağlandığı ve ekonominin de git gide kötüleştiği görülmektedir. Nitekim, ordu kökenli olmayanların da yönetimde kalamadıkları Mursi darbesi ile görülmüştür.

[irp posts=”27710″ name=”‘Hedasi Barajı Müzakerelerini Mısır Baltalıyor'”]

KAYNAK

Dipnotlar 

[1] IMF Resmî Web Sitesi, 22.03.2021, https://www.imf.org/external/index.htm

[2] Dışişleri Bakanlığı Resmî Web Sitesi, 22.03.2021, http://www.mfa.gov.tr/sub.tr.mfa?ff1be5b3-51d9-4c0a-99f5-291c33c39414

[3] MCNEİLL William H., Dünya Tarihi, (çev. Alâeddin Şenel), Ankara, İmge, 2002, s.53-59

[4] CLEVELAND William L., Modern Ortadoğu Tarihi, (çev. Mehmet Harmancı), İstanbul, Agore, 2015, s.75

[5] ARI Tayyar, Geçmişten Günümüze Orta Doğu, Siyaset, Savaş ve Diplomasi, İstanbul, Alfa, 2007, s.92-94

[6] CLEVELAND William L., a.g.e, s.76-79

[7] ARI Tayyar, Geçmişten Günümüze Orta Doğu, Siyaset, Savaş ve Diplomasi, Bursa, Mkm, 2012, s.175-179

[8] CLEVELAND William L., a.g.e, s.118-124

[9] GELVİN James L., Modern Ortadoğu Tarihi, İstanbul, Timaş, 2019, s.229-232

[10] ARI Tayyar, 2012, a.g.e, s.181-187

[11] BEHÇET Muhammed, “İkinci Dünya Savaşı Sonrası Mısır Siyasi Tarihi Üzerinden Arap Baharı’nın İncelenmesi”, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, cilt.21, 2019, ss.303-321, s.304,305

[12] ARI Tayyar, 2012, a.g.e, s.188-211

[13] CLEVELAND William L., a.g.e, s.436-438

[14] BEHÇET Muhammed, a.g.e, s.310-317

Kaynaklar 

ARI Tayyar, Geçmişten Günümüze Orta Doğu, Siyaset, Savaş ve Diplomasi, İstanbul, Alfa, 2007

ARI Tayyar, Geçmişten Günümüze Orta Doğu, Siyaset, Savaş ve Diplomasi, Bursa, Mkm, 2012

BEHÇET Muhammed, “İkinci Dünya Savaşı Sonrası Mısır Siyasi Tarihi Üzerinden Arap Baharı’nın İncelenmesi”, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, cilt.21, 2019, ss.303-321

CLEVELAND William L., Modern Ortadoğu Tarihi, (çev. Mehmet Harmancı), İstanbul, Agore, 2015

Dışişleri Bakanlığı Resmî Web Sitesi, 22.03.2021, http://www.mfa.gov.tr/sub.tr.mfa?ff1be5b3-51d9-4c0a-99f5-291c33c39414

GELVİN James L., Modern Ortadoğu Tarihi, İstanbul, Timaş, 2019

IMF Resmî Web Sitesi, 22.03.2021, https://www.imf.org/external/index.htm

MCNEİLL William H., Dünya Tarihi, (çev. Alâeddin Şenel), Ankara, İmge, 2002

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

Yazarlık Başvurusu

Yorum Yaz

Lütffen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz