Orta Çağ’da Diplomasi

990

Diplomasi

Diplomasi, devletler arası sorunların müzakere yöntemi ile barışçıl olarak çözümlendirilmesini veya devletler arası karşılıklı çıkarları sağlayan antlaşmaların yapılmasını ifade eden siyasal bir terimdir. İnsanlığın varoluşundan bugüne diplomasi biliminin çıkış noktası İngiliz siyasetçi Harold Nicolson’a göre farklı insan grupları arasında avlanma sahalarının sınırlarının belirlenmesi hususunda yapılan anlaşmalardır. Fakat buna rağmen elimizdeki en eski diplomatik belge Hititlerin Mısırlılar ile yaptığı savaşın ardından iki taraf arasında imzalanan Kadeş Antlaşması’dır.

Dünya Tarihindeki İlk Barış Metni: Kadeş Antlaşması

MÖ 1286’da imzalanan bu antlaşmadan günümüze kadar amaç aynı olsa da elbette diplomasi kavramının değiştiğini gözlemleyebiliriz. Örneğin antik ve ilk çağlarda diplomasinin tek yanlı ve süreklilik göstermeyen, elçi olarak isimlendirdiğimiz diplomatlar aracılığı ile gerçekleştiğini görürüz. Bu çağlarda elçiler yabancı topraklarda kalıcı olarak bulunmaz, yalnızca bağlı olduğu hükümdarın emirleri ile belirli bir süre yabancı topraklarda ikamet eder ve yeniden ülkesine dönerdi. Yaklaşık 15-16. yüzyıla kadar süregelen bu diplomasi türüne ad hoc ismi verilir. Ad hoc, Latince’de “amaca özel, niyete mahsus” anlamına gelir ve bir soruna yönelik geçici çözümleri anlatmak için kullanılır. Esasen devletlerin Orta Çağ’ın sonuna kadar izlediği diplomatik politika da bunun üzerine kuruluydu. İrili ufaklı çoğu devletin diplomatik stratejileri uzun vadeli değil gündemdeki sorunu çözmek üzerine kuruluydu.

Bilinen tarihte diplomasi kavramını etkili şekilde kullanan ilk devlet Doğu Roma İmparatorluğu, yani Bizans’tı. Bizans’ın diplomasiyi yoğun bir şekilde kullanmasının bazı sebepleri vardı. Bunlardan ilki, Bizans’ın Roma İmparatorluğu’nun varisi olması ve Roma’nın gücüne yeniden kavuşmak istemesiydi. Dönemin Papa ile beraber en prestijli makamı Roma İmparatoru olduğu için bu prestij Bizans’a belirli ölçüde diplomatik itibar kazandırıyordu. Bizans’ın Ortodoks mezhebini benimsemesinden ötürü çoğunluğu Katolik olan Avrupa karşısında diplomatik olarak yalnızlaşması da Bizans’ın diplomasiye önem vermesinin bir diğer sebebidir. İkinci sebep ise, Roma İmparatorluğu’nun büyük askeri gücünün artık bulunmamasıydı. Bizans’ın askeri kuvvetleri İmparatorluk topraklarına tamamen hükmedecek güçte olmadığı için Bizans bu kuvvet boşluğunu diplomasi ile doldurmak istemiştir. Ayrıca Bizans o zamana kadar kullanılan hatip-diplomat anlayışı yerine gözlemci-diplomat anlayışını getirmiştir. Günümüzdeki Dışişleri Bakanlığına benzetebileceğimiz bir sistem olan, dış ilişkileri düzenlemekle yükümlü hükümete bağlı özel bir şubeyi kuran ilk devlet de Bizans’tır.

Venedik -Osmanlı Savaşı
Venedik-Osmanlı Savaşı

Diplomasiye verilen önemin ilk temellerinin Bizans’ta atılmasının ardından Bizans’ın diplomasi alanında yaptığı reformlar Venedik’e sıçramıştır. Oligarşik cumhuriyet bir yapıya sahip olan Venedik, Osmanlı’nın Akdeniz’deki en büyük rakiplerinden biriydi. Geçimini Akdeniz ticaretindeki büyük hacmi ile sağlayan Venedik için de diplomasi oldukça önemli olmuştur. Venedik, diplomasiyi etkin şekilde kullanarak ticari nüfuzunu Akdeniz bölgesinde arttırmayı hedeflemiştir. Bu doğrultuda Venedik bölge devletleriyle sıkça ticari antlaşmalar yapmıştır. 1479 Osmanlı-Venedik Antlaşması buna örnektir. 16 yıl süren savaşın ardından imzalanan bu antlaşmada Venedikliler Osmanlı’ya her yıl 10 bin altın ödeme karşılığında Osmanlı topraklarında kapitülasyonlar elde ettiler. Ayrıca bu antlaşma sonucunda Venedik İstanbul’da elçilik bulundurma hakkını da elde etti.

Etkin diplomasinin Venedik’in ardından bir diğer durağı Rönesans etkisindeki İtalya şehir-devletleri oldu. Rönesans İtalya’sında belirli bir siyasi birlik olmamakla birlikte bölgede Papalık, Floransa, Venedik, Ceneviz ve Napoli gibi devletler bulunmaktaydı. Bu devletler genellikle ticaretle ve Rönesans’ın etkisiyle bilim, sanat gibi alanlarla ilgiliydiler. Bu nedenle Venedik’teki gibi burada da diplomasinin önemi hızlı kavrandı. Rönesans İtalya’sında yetişen Makyavelli gibi tarihe adını yazdırmış siyasetçiler ve diplomatlar, diplomasi biliminin ilerlemesine oldukça büyük katkılar verdiler. Makyavelli’nin en meşhur eserlerinden “Prens” kitabı Makyavelli’nin ve dönemin diplomasi anlayışını en iyi anlatan eserlerdendir.

2. Viyana Kuşatması

Orta Çağ’da diplomasi kavramını anlatırken Osmanlı’ya da değinmemek olmaz. Özellikle 15-16. yüzyıllarda dönemin süper gücü olan Osmanlı’da diplomasinin yürütülmesi hükümdara ve sadrazama bağlıydı. Diplomatik stratejiyi oluşturan ve son sözü söyleyen hükümdarın haricinde Pargalı İbrahim Paşa ve Sokullu Mehmed Paşa gibi diplomatik kabiliyeti oldukça yüksek sadrazamlar da stratejide söz sahibi olmuştur. Osmanlı diplomasisini dönemin diğer devletlerden ayıran nokta askeri güçtür. Osmanlı tarihini incelersek, Osmanlı kazandığı diplomatik başarılarının büyük kısmını sahada kazandığı zaferler ile elde etmiştir. Örneğin, ünlü Mohaç Muharebesi’nin ardından imzalanan 1533 İstanbul Antlaşması ile Osmanlı sahada kazandığı ezici zaferi diplomatik alanda da gerçekleştirmiştir. Öyle ki bu antlaşma ile Avusturya arşidükü ile Osmanlı sadrazamı denk sayılacaktı. Tarihte bunun gibi ezici diplomatik üstünlükler oldukça nadirdir. Fakat değinmemiz gereken nokta şu ki; Osmanlı sağladığı bu diplomatik üstünlüğü diplomasi ile değil, askeri gücünün sağladığı avantajlarla sağlamıştır. Osmanlı’nın Batı’ya son saldırısı olan II. Viyana Kuşatması’nın ardından alınan mağlubiyet ile 1699’da imzalanan Karlofça Antlaşması, Osmanlı’nın diplomasi alanındaki yetersizliğini de bizlere gösteriyor. Osmanlı 1699’dan yıkılışına dek olan süreçte diplomatik anlamda önemli zaferler elde edemedi. Örnek vermek gerekirse 1897 Osmanlı-Yunan savaşından sahada galibiyetle ayrılan Osmanlı, bu başarısını diplomasi ile tescilleyemedi. Keza aynı durum 1911-12 Trablusgarp Savaşları için de geçerlidir. Kısaca izah etmek gerekirse Osmanlı diplomasisi genellikle sahada aldığı başarılara bağlıydı.

Orta Çağ diplomasisinin sonu ile modern diplomasinin başlangıcı arasındaki köprü hiç şüphesiz Otuz Yıl Savaşları’nın sonu ile imzalanan Vestfalya Antlaşması’dır. Otuz Yıl Savaşları, Avrupa’daki Protestan-Katolik mücadelesi ile başlayıp zamanla Avrupalı süper güçlerin de katılımıyla bütün Avrupa’yı etkisi altına alan otuz yıllık savaş periyodudur. Savaş sırasında devletlerin diplomatik tutumu diplomasi tarihi için oldukça önemlidir çünkü dini sebeplerle başlayan bu savaşta devletlerin dinden çok kendi çıkarlarına yönelik pragmatik bir diplomasi tutumu içinde olduğunu gözlemleyebiliriz. Özellikle Orta Çağ’da bu alışılagelmiş bir durum değildir çünkü devletler aynı dine mensup değilse genellikle aralarındaki savaşlar dini sebeplerden ötürü çıkıyordu. Özellikle Otuz Yıl Savaşları süresince Fransa’nın izlediği diplomatik tutum buna örnektir. Avrupa’nın iki büyük gücü ve birbirine rakip olan Fransa ve Avusturya merkezli Kutsal Roma İmparatorluğu, her ikisi de Katolik inanca sahiptiler. Savaş, Kutsal Roma İmparatorluğu sınırları içindeki Protestan Prenslikler ile Katolik Avusturya arasında başladı. Protestanların yanında savaşan aynı mezhebe bağlı İsveç ve Hollanda’nın yanında aynı ittifakın içinde Katolik Fransa da bulunuyordu. Rakibi Avusturya’yı zayıflatmak için aynı mezhebe dahil olmasa da Protestanlar ile iş birliği yapan Fransa, bu diplomasisi sonucunda oldukça büyük kazanımlar elde etti. Vestfalya Antlaşması sonucunda Fransa topraklarını Almanya’ya doğru genişletti ve en büyük rakibi Avusturya’nın Kutsal Roma İmparatoru yetkilerinin sınırlandırılmasını sağladı. Ayrıca Vestfalya Antlaşması’nın imzalanma sürecinde toplanan Vestfalya Kongresine her devlet kendi diplomatlarını gönderdiği ve kongre süresince uzun diplomatik antlaşmalar yapıldığı için diplomasi tarihi açısından oldukça değerlidir.

1600 – Avrupa Sınırları ve Avrupadaki İnanışlar

[irp posts=”26548″ name=”Devletin ve Sınırların Orta Çağ’daki Kökleri”]

KAYNAK

Harold Nicolson, The Evolution of Diplomatic Method, London, Cassell Publishers, 1954, s. 2.

Michael J. Kelly, Pulling at the Threads of Westphalia: Involuntary Sovereignty Waiver – Revolutionary International Legal Theory or Return to Rule By the Great Powers?, UCLA Journal of International Law & Foreign Affairs, Vol. 10, No. 2, p. 361, 2005.

https://www.tuicakademi.org/

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

Yazarlık Başvurusu

Yorum Yaz

Lütffen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz