Tehditten Ortaklığa: Soğuk Savaş Sonrası Türkiye-Rusya İlişkileri

1128

İki büyük imparatorluk, Soğuk Savaş Dönemi’nde iki ters kutup, iki büyük Avrasya gücü ve karşılıklı çıkarlar devam ettiği sürece iki büyük dost devlet: Rusya ve Türkiye. Bu iki köklü devlet, uzun zamandır birbiriyle bazen masada, bazen sahada karşı karşıya geliyor. Bu makalede Avrasya’nın en önemli aktörlerinin Sovyetler Birliği’nin dağılmasından itibaren Türkiye ile Rusya ilişkisini inceleyeceğiz.

Bir zamanlar dünyanın en büyük güçlerinden biri olan Sovyet Rusya, dağılmasına rağmen hala askeri bakımdan bu ünvanını elinde tutuyor. Fakat bu dağılma sürecinden sonra o eski ‘ihtişamlı’ havasını kaybettiği kesin. Soğuk Savaş’ta askeri olarak değil ekonomik ve politik olarak yenilen Rusya, 1991 yılından itibaren kendine yeni bir yol çizmek zorunda kaldı. Bu yeni yolda artık dünya sistemine ayak uydurmak zorunda ve bu da bölgedeki unsurlarla işbirliğinden geçiyor.

Öteki tarafta Rusya ile benzer bir geçmişe sahip, Osmanlı İmparatorluğu’nun varisi olan Türkiye, Cumhuriyet Dönemi’nden beri ‘değişmez’ olan tarafsızlık politikasını artık değiştirmek zorunda.

Rus İmparatorluğu’nun 19.Yüzyıldaki politikasını anlatan bir propaganda afişi.

1992-2000

Rusya Federasyonu olarak yeniden doğan devlet, ilişkilerinde hemen hemen her devleti kendisine bir tehlike olarak algılamıştır. Bunlardan birisi de bariz bir şekilde Türkiye’dir. Türkiye, bağımsızlıklarını kazanan yeni devletlerle samimi bir iletişim kurmayı denemiştir. Bağımsız ülkelere diplomatlar gönderilmiş, tüm Türk devletlerini kapsayacak organizasyonlar olarak Türksoy ve TİKA kurulmuştur. Aynı şekilde Karadeniz’e yeni kıyıları olan devletlerde ortaya çıkmıştır ki bunlarda Türkiye’nin yeni potansiyel partnerleridir. Bu yeni devletlere liderlik amacıyla Türkiye, 1992 yılında 12 devlet ile birlikte Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü’nü (KEİÖ) kurmuştur. İşte bu süreç boyunca, Türkiye ve Rusya bir rekabete girmiş, bu bölgeler arasında jeopolitik bir nufüz savaşı vermiştir. Rusya şunun bilincindedir ki Türkiye Orta Asya’da yeni var olan devletler ile kültürel ve dinsel yakınlığa sahiptir ve Avrupai bir NATO ülkesidir. Aynı zamanda geçmişten gelen devlet kültürü de Türkiye’ye ‘büyük abi’ rolünü devretmektedir. Fakat Türkiye çok istese de, yeterli olmayan kaynaklardan dolayı 1995 yılından itibaren Orta Asya’da Rusya ile rekabetten çok; gerçekçi, dengeli ve göz arda etmeyen bir politika izlediğini gözlemliyoruz.

Ülkelerin iç dinamiklerine bakarsak Rusya’da milliyetçi-yurtsever duygular ve güçlü bir ülke özlemi artmaktaydı, sebebi ise Sovyetler’den sonra gelen Rusya’nın yetersizliği ve ABD’ye karşı küçük düşürücü yenilgiydi. Buda ister istemez bir ABD müttefiki olan Türkiye’ye bakış açısını etkiliyordu. Türkiye’de ise o gün git gide yükselen İslami hareketler var ki bu yüzden bu süreç boyunca halkların arasında büyük bir bağ kurulamamıştır.

Ayrıca Güney Kafkasya’da da bu iki ülke kötü ilişkilere sahipti. Rusya’nın Ermenistan’ı savunması ve sözde soykırım olaylarını dile getirmesi, Türkiye’yi Azerbaycan’a ve Gürcistan’a özellikle itmiştir. Basitçe diyebiliriz ki, ilk dönem yıllarında rekabetten ve şüpheden dolayı büyük ilişkilere izin vermemiştir. Fakat bazı gelişmeler geleceğe dair umut vermiştir. Yıllar boyunca iki ülke de terörden dolayı askeri ve ekonomik şekilde büyük yaralar almıştır ve birbirlerine köstek olmamak için 24 Ocak 1995’te Türkiye ve Rusya Federasyonu ‘Terörizmle Mücadele Alanında İşbirliği’, ardından 1999’da ise Ecevit-Putin ikilisi arasında ‘Terörizmle Mücadelede İşbirliği Deklarasyonu ve Hükümetler Arası Anlaşmalar’ imzalanmıştır. Bir diğer önemli alan ise enerji sektörüdür. Türkiye’nin enerji ihtiyacı günden güne büyürken, ‘Mavi Akım’ projesi ile Rusya Türkiye’nin enerji ihtiyacını büyük oranda karşılamıştır. Bu sonradan yaşanacak büyük ekonomik bağlantıların başlangıcı olarak gözükebilir.

Son olarak iki ülke arasındaki başka bir sorun ise Rus-Yunan-Rum yakınlaşmasıydı. Rusya’nın Güney Kıbrıs Rum kesimine S-300 füzesini satışı Türkiye’yi ayağa kaldıran olaylardan biriydi. Kapsama alanı olarak tüm Kıbrıs’ı ve Türkiye’nin Güney limanlarını kapsayan bu savunma silahları, Türkiye için bir egemenlik sorunu olarak ortaya çıktı. Sonunda, Yunanlar S-300’leri Girit Adası’na yerleştirdi. Bu sorununda aşılmasıyla iki devlet yavaş yavaş ‘komşuluk’ alanında ilerlemeye başladı.

Bülent Ecevit’in Moskova Ziyareti (Kasım 1999)

2000-2008

İkinci dönem dediğimiz 2000-2010 arası yıllar iki ülkenin güven arıyışı olarak adlandırılabilir. Bunun birkaç sebebi vardır. İlk olarak, Lüksemburg Zirvesi’nde Türkiye’ye Avrupa Birliği için aday ülke statüsü bile verilmemesi, takibinde görüşülse de tam üyelik görüşmelerinin sürekli ertelenmesi, Türkiye’nin çabalarına rağmen AB’nin sürekli yeni olaylar ve istekler ortaya koyması, Türkiye’nin Avrupalı devletler ile ilişkisinin neredeyse kopmasına sebep oldu. Bu gibi sorunlar Türkiye tarafından kabul edilemez hayal kırıklıklarını beraberinde getirdi ve batı ülkelerine şüpheli yaklaşmaya başladı. Rusya’da ise komünizmin çöküşü yeni bir yol açsa da, hala batı ülkeleri tarafından ‘tehdit’ olarak görülmeye devam etti ve yalnızlaştırıldı. Bu iki eski süper güç , yaşadıkları ‘batı’ tecrübesinden sonra mantıklı bir karar olan işbirliğini tercih etmeye yakınlaştı. Görüyoruz ki, bu süreçten sonra ne zaman iki taraftan biri AB ile sorun yaşasa birbirlerini ziyaret ediyor. 2002 yılında Türkiye’de AKP’nin iktidara gelmesiyle bu ilişki derinleşmeye başladı.

Türkiye ve Rusya’nın bölgede birçok ortak hedefi vardı. Bunlardan bazıları; ticaret, turizm, enerji ihracatı ve dağıtımı, nükleer güç santralleri, Avrupa’ya karşı yalnız kalmamak için siyasi bir dostluk. Fakat şunu unutmamak gerekir ki, Rusya ve Türkiye’nin ilişkileri her zaman ticaret ile gelişmeye başlamıştır. Bu iki ülke arasındaki ticaret genişledikçe askeri ve siyasi alanda iş birliği mümkün oluyor. Bunun sebebi ise Rusya ve Türkiye’nin bir bakıma birbirini tamamlayıcı ülke olmalarıdır. Türkiye Rusya’dan enerji ham maddesi ve diğer işlenmemiş ürünler ithal etmektedir. İthalat-ihracat durumu Türkiye adına dengesiz ve avantajsızdır, çünkü Türkiye’nin Rusya’dan yaptığı ithalat bu ülkeye yaptığı ihracattan oldukça fazladır. Buda uzun süreçte bir ticaret açığına yol açar. Enerji sektörünün değişen ve artan fiyatına karşın, Türkiye’nin ihracatı aynı şekilde büyüyemektedir. Örnek verecek olursak, iki ülke ticari hacmini 100 milyara çıkarırsa şu anki oranla bu 80’e 20 gibi bir oranla Rus üstünlüğü olacaktır.

Türkiye’nin en büyük gelirlerinden biri olan turizm sektörünün en önemli parçalarından biri de Rus halkıdır. Rus halkı, uzun yıllardır Türkiye’ye tatil amaçlı gelmektedir ve bu ülkeye döviz girişi sağlamaktadır. Aynı zamanda sağlam bir dostluk temellerinin kurulması adına halkların kaynaşması gerekir ki Rus ve Türk halkları bunu başarmışlardır. Ruslar, yabancı olarak en çok Türklerle evlenmektedirler. Tahminlere göre 2019 yılında Türkiye’de 100 bin Rus gelin bulunmaktadır.

2008-2020

Üçüncü dönem olarak adlandırabileceğimiz 2010-2020 döneminde ise bu iki aktör zaman zaman çok büyük krizler yaşadı, zaman zaman ise dostluklarını en üst seviyeye çıkardılar. Bu hareketli on yılda en önemli olayları kısaca şöyle sıralayabiliriz:

1.) Gürcistan-Güney Osetya Savaşı (2008)

Sovyetlerin dağılışından sonra Gürcistan’a bağlı kalan Güney Osetya, 2008’de Rusya’nın da desteği ile bağımsızlığı ilan etti. Bu bağımsızlık bildirisi Gürcistan tarafından tanınmadı ve savaşa sebep oldu. Tamamen Rusya destekli olan Osetya’ya karşın Gürcistan’da NATO ve AB gibi unsurları yanına çekmeyi denedi ve bu organizasyonlarda Gürcistan’ın toprak bütünlüğünü desteklediler. NATO savaş gemilerini Karadeniz’e konuşlandırdı, Türkiye Gürcistan’a elektrik ve askeri yardımda bulundu ve diplomatik baskı yaptırdı. Büyük bir kriz eşiğinde Rus yanlısı Osetya savaşın galiba olarak bağımsızlığı ilan etsede, hala de facto devletlerden biridir.

Batı’ya yakınlaşan ve AB üyesi olmaya çalışan Gürcistan’la Türkiye’nin ilişkileri çok iyi. Azerbaycan doğalgazı, Gürcistan üzerinden Türkiye’ye taşınıyor. Bakü’den başlayan trenyolu hattı da Gürcistan üzerinden kesintisiz olarak Türkiye’ye ulaşıyor ve vizesiz geçiş anlaşmaları var. Rusya ile Türkiye bu bölgede farklı tarafları savunuyor.

Gürcistan’daki De Facto devletler

2.) Ukrayna Sorunu (2014)

Avrupa Birliği’ne ve NATO’ya yakın temasta bulunmak isteyen Ukrayna, uzun yıllardır Rusya ile uğraşıyor. 2013’te AB ile ilişkilerinin zirve noktasına gelmişken, AB’den uzaklaşıp Rusya ile anlaşma yapılması ülkede büyük protestolara sebep oldu ve 2014’te Rus yanlısı hükümet devrildi. Rus yanlısı hükümetin devrilmesi üzerine Rusya Ukrayna’daki Rus halklarını ve taraftarlarını silahlı bir şekilde desteklemeye başladı. Bu durum çatışmaları birlikte getirdi ve yine uzun sürecek bir savaş başlamış oldu.

Türkiye bu süreçte yeni Ukrayna hükümetini destekledi. Türkiye ile Rusya arasındaki asıl sorun ise Rusya’nın Kırım’ı ihlakıyla başladı. Bölgede yaşayan Kırım Türkleri’nin haklarını Türkiye bir sorun olarak saydı ve ABD, NATO, AB ile birlikte Türkiye’de Rusya’ya karşı sert tepkiler ve kararlar aldı.

Kırım Türkleri ve toprak bütünlüğü savunmasının yanında, Ukrayna ile Türkiye’nin ikili ticaret hacmi de önemli faktörlerden. Önemli ziyaretlerden sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan Kırım’ın Rusya’ya bağlı olduğunu kabul etmediklerini ve Türkiye’nin Ukrayna ordusunun ihtiyaçları için 200 milyon liralık yardımda bulunacağını açıkladı.

3.) Rusya-Türkiye Jet Krizi (2015)

24 Kasım 2015 tarihinde Rusya Hava Kuvvetlerine ait Suhoy Su-24 tipi uçağın sınır ihlali gerçekleştirmesinden dolayı Türk Hava Kuvvetleri tarafından önce 5 dakika içerisinde 10 defa uyarılmış, uyarılar dikkate alınmayınca iki Türk F-16 uçağı tarafından vurulmuştur. Bu müdahalenin önemini anlamak için şu notu araya sıkıştıralım: 1950’lerden beri ilk defa bir NATO ülkesi doğrudan bir Rus uçağını vurarak düşürmüştür.

Suriye’de Bayırbucak bölgesine düşen uçaktaki 1 pilot hayatını kaybetmişti, ardından ise düşen uçağı aramak için gelen helikopterde Suriye’deki Muhalif Güçler tarafından vurulunca olay büyük bir krize dönüştü. Rusya Savunma Bakanlığı ise uçağın Türk hava sahasını ihlal etmediği savundu. ABD ve NATO bu süreç boyunca Türkiye’ye destek verdiler ve bilgilerini doğruladılar. Bu olaya uluslararası arenada birçok farklı yanıt geldi.

ABD Başkanı Barack Obama, Rusya’nın sınır ihlaline karşı Türkiye’nin hareketini savundu ve Rusya’yı IŞİD’i değil Suriye’deki mualifleri vurmaya çalıştığı için bu durum yaşandığını belirtti. Rusya Devlet Başkanı Putin ise “Rus uçağının Türkiye’ye karşı tehdit oluşturmadığını, Türk F-16 uçakları tarafından vurulduğu sırada Suriye-Türkiye sınırından 1 kilometre uzakta olduğunu ve sınırdan yaklaşık 4 kilometre uzak bir noktaya düştüğünü” iddia etti. Ayrıca Putin, Türkiye’nin Rusya’yı ‘sırtından bıçakladığını’ ve bu hamlenin “Rusya ve Türkiye ilişkileri bakımından çok ciddi sorunlara neden olacağını” söyledi.

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Hava sahasının ihlal edilmesi sonucu angajman kuralları gereği müdahalenin yapıldığını ve “aynı ihlâl bugün yapılsa Türkiye’nin yine aynı karşılığı vereceğini” söyledi.

Bu olay sonrası Türk ve Rus ilişkileri büyük bir krize girmiştir. Öyle ki, Rusya Karadeniz’e donanma göndermiş, S-300 ve S-400 savunma füzeleri Suriye’nin önemli bir limanı olan Lazkiye Hava Üssü’ne yerleştirilmiş ve herhangi bir tehlike anında potansiyel tüm tehditleri vurabileceklerini söylemiştir. Ayrıca Türkiye ile var olan askeri düzeydeki tüm ilişkileri askıya alındığını belirtmiştir. Rusya Başbakanı Dimitri Medvedev, “Türkiye ile ortak ekonomik projelerin iptal edilebileceğini” ve “Türk şirketlerinin de Rusya ekonomik pazarındaki konumlarını kaybedebileceğini” belirtmiş ve “gıda ithalatına yönelik Türkiye’ye kısıtlama getirilebileceğini, yatırım görüşmelerine son verilebileceğini ve gümrük vergileriyle ilgili ağırlaştırıcı düzenlemelere gidilebileceğini” söylemiştir.

Türkiye tarafında ise kara ve hava birliklerine teyakkuz emri verildi. Hazır durumda bulunmaları ve güvenlik seviyesinin en üst noktada tutulması istendi. Türk Hava Kuvvetleri ise Suriye-Türkiye sınır hattında 24 Kasım 2015’te 18 F-16 savaş uçağı ile keşif ve devriye uçuşlarına devam etti. 24 Kasım günü Yayladağı sınırına tank sevkiyatı yapmakta olan Türk Silahlı Kuvvetleri, 25 Kasım günü ise mobil obüs topu getirdi.

Rusya’nın resmî özür beklentisinin Türkiye tarafınca karşılanmamasını takip eden süreçte Rusya Türk malı ürünlerin ithalatında kısıtlama, Türk vatandaşlarının Rus şirketlerinde işe alımında kısıtlama, Rus turistlerin Türkiye tatil paketlerinin iptali, Türklerin Rusya’ya vizesiz girişinin askıya alınması gibi bazı yaptırımlar uyguladı.

27 Haziran 2016 günü Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Türkiye’nin Rus uçağını düşürmesi sonucu uçağın pilotunun hayatını kaybetmiş olması nedeniyle ‘özür dilediğini’ ifade ettiği belirtildi.

4.) Rusya Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov’un öldürülmesi (2016)

2015 yılındaki büyük jet krizinin ardından ilişkilerin çok gerildiği zaten belirtmiştik. Fakat bu gerginlik, Türk-Rus ilişkilerinde büyük bir yeri olsa da belli bir zaman sonra aşıldı ve ilişkiler tekrardan düzelmeye başladı. Bu toparlanma sürecindeki önemli olaylardan birisi de 15 Temmuz 2016’da yaşanan darbe girişiminden sonra Rusya’nın Türkiye’yi destekleyen ilk ülkelerden biri olmasıdır. Bu önemli telefon konuşması iki tarafın hala beraber çalışmak istediğinin göstergesidir. Putin’in Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı araması Türkiye’ye bir özgüven kazandırmış, yalnız olmadığını hissettirmiştir. Türkiye’nin öteki büyük partneri AB ülkeleri ise bu olaya tamamen sessiz kalmış veya çok geç davranmıştır. Türkiye bunu unutmamış ve Rusya’yı Avrupa’ya karşı cebindeki bir silah olarak değerlendirmiştir. Darbe girişiminden sonra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ilk ziyareti’de Rusya’ya olmuştur.

2016’nın Aralık ayında yaşanan Rus büyükelçiye yapılan suikastın arka planı ise Suriye’de yaşanan olayları incelemek gerekir. Rusya’nın Suriye’de Esed tarafını desteklemesi ve Rejim Güçleri’nin Halep’in geri alınması için başlatılan operasyon,b Türkiye’deki islamcı örgütlerin tepkisini çekti. Çünkü bu operasyonda birçok sivil hayatını kaybetmiş ve Suriye’deki islamcı gruplar büyük yara almıştı. Bunun üzerine radikal islamcı örgütler Rusya’nın İstanbul Başkonsolosluğu’nda şeriat yanlısı eylemler yapmış, ‘Tek Yol Şehadet’ sloganları ile tekbir getirmiştir.

Arka planda bu olaylar devam ederken, Andrey Karlov Ankara Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde bir fotoğraf sergisine katılmıştır. Bu sergide konuşma yapmaya gelmiş büyükelçinin korunması için görevlendirilen polis memuru Mevlüt Mert Altıntaş Karlov’un konuşmasına başlamasından hemen sonra ceketinin cebinden silahını çıkartarak ateş etmeye başladı. Büyükelçiyi öldürdükten sonra şu cümleleri söyledi: “Allahu Ekber, Allahu Ekber! Halep’i unutmayın, Suriye’yi unutmayın, beldelerimiz güvende olmadıkça sizler güvenliği tadamayacaksınız. Geri çekil, geri çekil. Beni buradan ancak ölüm alır. Bu zulümde payı olan kim varsa hepsi tek tek hesabını verecek.”

Bu sözlerinden birkaç dakika sonra ise Özel Harekat Polisleri tarafından öldürüldü. Suikast, Rusya’nın bizzat iç savaşa müdahil olmasını ve Halep üzerindeki savaşını protesto etmek birkaç gün süren protesto gösterileri sonrasında gerçekleşti. Suikastcinin FETÖ terör örgütüyle bağlantılı olduğu iddia edilmektedir. New York Times gazetesi ise Rus Hava Kuvvetleri’nin Halep’teki isyancı bölgeleri hedef almasının suikastın muhtemel bir nedeni olduğunu ileri sürdü.

Bu suikast uluslararası arenada da büyük yankı buldu. Bir diplomatın, özellikle bir büyükelçinin öldürülmesi bazen iki ülke arasında ‘savaş sebebi’ olarak görülebilecekken, iki ülkede bunun ilişkileri bozmak adına yapılan bir provokasyon olduğu konusunda hemfikirdi. Fakat ne olursa olsun ortada bir güvenlik sorunu vardı. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ise şöyle bir açıklamada bulundu: ‘Bir cinayet gerçekleştirildi. Bu elbette Rus-Türk ilişkilerinin normalleşmesini bozmaya yönelik bir bir hamle. Suriye’deki barış sürecini bozmaya yönelik bu provokasyona tek bir yanıtımız olabilir: teröre karşı mücadeleyi güçlendirmek. Haydutlar bunu hissedecek.’

Tüm dünyada ses getiren olay, birçok önemli devlet ve organizasyon tarafından üzüntüyle karşılandı ve başsağlığı dileyen mesajlar gönderildi.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin Dışişleri Bakanlığı binasında düzenlenen törende Karlov’un tabutunun önünde saygı duruşunda bulunurken

5.) Suriye’de yaşananlar (2016-)

Türkiye’nin PKK’nın Suriye Kolu olan YPG’yi etkisizleştirmek için girdiği mücadelede Rusya ile birçok olay yaşandı. İdlib’de Rusya destekli Suriye ordusu ile Türk ordusu arasındaki çatışmayla gün yüzüne çıkan çıkar çatışması, aslında üç yıldır Suriye’de farklı alanlarda sürüyor.  Türk ordusu, Rusya ile koordineli şekilde yürüttüğü Fırat Kalkanı operasyonuyla, Menbiç ve Afrin’deki YPG bölgelerinin arasındaki bağı kesmeyi hedefliyordu. Operasyonun bittiği Mart 2017’de Rus askerleri, Suriye ordusuyla birlikte Menbiç sınırına giderek YPG’yi hedef alacak herhangi bir operasyonu engellemiş oldu.

Ocak 2018’de Afrin operasyonu sonlanırken de, Afrin’in doğusunda YPG’nin yer aldığı Tel Rıfat bölgesine Rus askerleri konuşlandı ve Türk ordusunun bölgeye ilerlemesi engellendi. Görüşme sonunda açıklanan uzlaşma metnine göre Türkiye operasyonu yürüttüğü bölgede 20 kilometre güneye kadar Türk ordusu ve muhalifler kalacak, sınırın diğer bölgelerinden de YPG en az 30 kilometre güneye çekilecekti fakat plan istenildiği gibi gerçekleşmedi.

Tüm bu süre boyunca Rusya, YPG’nin siyasi kanadı olan Demokratik Birlik Partisi’nin (PYD) Şubat 2016’da Moskova’da kültür derneği çatısı altında kurduğu ofisin faaliyetlerine izin verdi. Ofis hâlâ açık.

Bunların yanında Türk ve Rus ordusu hala bölgede ortak devriye geziyor. Cenevre ve Astana mutabakatlarında bölgedeki üç önemli ülke (Türkiye,Rusya,İran) barışı sağlamak için anlaşmışlardı. Fakat Rusya’nın Esed’i direkt olmasa da desteklemesi, İran’ın bölgede kendi çıkarlarını araması, Türkiye’nin YPG’i Suriye’den atmak istemesi gibi sebeplerden dolayı bölgede tam bir anlaşma sağlanamıyor. Bu yüzden belli bir anlaşma yerine bölgedeki durumu korumak şu an ülkelerin önceliği. Beraber bir işbirliği sağlanıyor fakat tarafların tam olarak ne kazanacağı ne kaybedeceği belirsizliği koruyor. Libya’daki mücadele, Türkiye’deki Suriyeli Göçmenler, Covid-19 gibi süreçler özellikle şu zamanlar Suriye konusunu bastırmış durumda.

Suriye’deki son durum.

6.) S-400 Savunma Sistemi (2017-)

Türkiye ve Rusya arasında yapılan en büyük askeri ve ticari olaylardan birisi olan S-400 savunma sisteminin alınması dünyayı ve özellikle Avrupalı NATO müttefiklerini büyük bir şoka uğrattı. Bunun üzerine ‘NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti, Türkiye bir NATO ülkesi değil, yaptırım uygulansın’ gibi birçok söylem üretildi. Fakat işin garibi NATO üyesi olan üç devlette S-300 sistemine sahip ve bunlar Türkiye’deki gibi büyük krizler yaratmıyor. Bu ülkeler Yunanistan, Bulgaristan ve Slovakya. Aynı şekilde Çin ve Belarus da S-400 sistemlerine sahip. Bundan ayrı olarak ABD’nin Ortadoğu’daki en yakın müttefiki olarak bilinen Suudi Arabistan’da Moskova ile S-400’ler için anlaşma yaptı ve teslimatı bekliyor. Sistemin kullanıma hazır hale getirilmesiyle birlikte Türkiye, S-400 kullanan ilk NATO üyesi olacak. Yukarıda belirttiğimiz gibi Türkiye önceden de Rusya ile ilkleri gerçekleştiren NATO ülkesi olmuştu. Bu iki güçlü komşunun beraber ticaret yapmasından daha mantıklı bir durum normal olarak olamaz. Özellikle ABD’nin Türkiye’ye yaptığı sert ambargo ve diplomatik girişimlerinden sonra, Türkiye ABD’ye olan güvenini kaybetti. Türkiye açısından Washington’un PYD/YPG’ye verdiği silah desteğinin verilen tüm taahhütlere rağmen bir türlü kesilmemesi ve FETÖ elebaşı Gülen’in iadesi konusunda Amerikan yönetiminin adım atmaya yanaşmaması önemli sebeplerden bazıları. Geçen günlerde F-35 üreten ülkeler listesinden de çıkarılan Türkiye, ABD’nin oynadığı oyuna daha fazla katlanmak istemiyor. Bu silahın satılmasının ise Rusya-Türkiye ilişkilerinde büyük bir güven ve dayanışma  oluşturuduğu bir gerçek. Ayrıca ülkeler gelecekte teknoloji paylaşımı, beraber üretim gibi projelere sıcak bakıyor.

7.) TürkAkım Projesi

Rusya ve Türkiye’nin enerji sektöründe çalışan iki önemli aktör olduğunu belirtmiştik. Rusya’daki büyük yeraltı zenginlikleri ekonominin bir bakımdan bel kemiği. Özellikle Putin’in başkan olmasıyla bu sektörde tüm dünyaya açılmaya çalışan Rusya, bu kaynağını ülkeler üzerinden tüm dünyaya dağıtmak istiyor. Özellikle Mavi Akım Projesi ile Türkiye üzerinden Avrupa’ya bir enerji hattı oluşturulması bu işbirliğinin en büyük ve ilk adımıydı.

Türkiye’nin buradaki önemli rolü ise jeopolitik konumu. Türkiye köprü görevi görev bir devlet, aynı şekilde kültürel, ekonomik ve siyasal olarak da birçok devlet ile ilişkisi var. Karadeniz üzerinden geçen boru hatları Avrupa’ya Rus gazını iletiyor. Öteki projelerden de anlaşılabileceği gibi Türkiye Rusya için aynı zamanda Ortadoğu ülkelerine ulaşmak için bir araç. Deniz yoluyla bakıldığında da Akdeniz sayesinde Kuzey Afrika ülkeleriyle deniz komşuluğu yapıyor. Türkiye ile iyi bir ilişkiye sahip olmak demek, bu enerji yollarının güvenli bir şekilde korunması ve iletilmesi anlamına geliyor. Türkiye açısından ise bu bir yatırım, ülkeye döviz giriyor ve Türkiye’nin önemini arttırıyor. Aynı zamanda Rusya ile yapılan anlaşmalar ile alınan petrol ve doğalgaz gibi unsurların ticari anlaşmaları daha uygun ve kolay elde ediliyor.

Bu önemli proje 2017 yılında inşaata başlanmış olup, 2020 yılının başında aktif olmuştur. Her bir hattı 15,75 milyar metreküp olmak üzere toplam 31,5 milyar metreküp gaz kapasitesi bulunan TürkAkım’ın 15,75 milyar metreküp kapasiteli ilk hattı Türkiye’ye gaz akışı sağlarken, aynı kapasiteli ikinci hat üzerinden Avrupa’ya gaz gönderilecek.

8.) Akkuyu Nükleer Güç Santrali Projesi

Türkiye-Rusya arasındaki başka bir önemli enerji projesi olan ve Türkiye’nin ilk nükleer güç santrali olacak Akkuyu Nükleer Güç Santrali Projesi, Türkiye’nin dış enerji bağımlılığını azaltmak için gerçekleştirilen ortak bir projedir. Yapım başlangıç tarihi 2015 olup, 2023 yılında aktif olması beklenmektedir. 3 senede sadece doğalgaz ithaline ödenecek para ile Mersin-Akkuyu’da 4 ünite nükleer santral kurulabiliyor. Bu model içerisinde en önemli nokta olarak olabildiğince yerli üretime önem verilmesi ve yerli insan kaynaklarından yararlanılması gösteriliyor. Bu bağlamda Mersin Akkuyu santralinde görev yapacak 50 üniversite öğrencisi Türkiye’den Rusya’ya götürüldü. Gençler, Eylül ayından bu yana nükleer santral konusunda dünyanın en iyi bilim merkezlerinden birinde eğitime tabi tutuluyor. Önümüzdeki süreçte öğrencilerin sayısının toplamda 600’e ulaşması hedefleniyor ve bu öğrenciler dönüşte nükleer santralde çalışacaklar. İnşaat aşamasında ilk etapta 2 bin 500 kişiye istihdam sağlanması planlanıyor. Santralde Türk mühendisler de çalışacak.

Enerji Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada nükleer enerjinin Türkiye için enerji arz güvenliğinin sağlanması, enerji ithal bağımlılığının azalması ve cari açığın azaltılması adına büyük önem taşıdığı belirtiliyor. Bu konuda Fransa örnek gösteriliyor. Fransa’nın petrol (%99) ve doğal gaz (%97) ithal oranları Türkiye’deki gibi yüksek olmasına rağmen, Fransa’nın enerji ithal bağımlılık oranı % 50 iken, Türkiye’de bu oran %72 civarında gösteriliyor. Bunun temel sebebi, Fransa’da elektrik üretiminde nükleer enerjinin payının % 75 olması.

Türkiye ile Rusya arasındaki güçlü ekonomik işbirliğinin sonucu olan bu projede , Rusya Türkiye’nin ilk nükleer santrali için 20 milyar dolarlık bir yatırım yapacak. Bu, Rusya ve Türkiye arasındaki stratejik işbirliğinin çok daha üst bir seviyeye ulaştığını göstermektedir.

2019 yılında Avrupa Parlamentosu Akkuyu’daki projeyi durdurma çağrısı yapmıştı. Fakat bu çağrı iki ülkede de kabul edilmedi, sebebi ise bu çağrı çevre kirliliği gibi unsurlardan daha çok Türk-Rus ilişkilerinin gelişmesini engellemek üzere yapılan bir çağrıydı. Avrupa Parlamentosu’ndaki ülkeler Rusya’nın Türkiye’ye karşı bir işbirliğine girmesini istemiyorlar.

Türkiye’yi eleştiren Avrupa Parlamentosu, başta Fransa ve İngiltere olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde varolan nükleer santrallere tepki vermek yerine meseleye politik bakarak Türkiye’ye projeye tepki gösteriyor. Bu yapılan davranış samimi bir davranış olmayıp, doğruyu yansıtmıyor.

Avrupa’daki Nükleer Santraller

27 Avrupa Birliği ülkesinin 15 tanesinde nükleer santral bulunuyor. Avrupa Birliği’ndeki ülkelerin toplam 109 nükleer santrali var. Bu dünyadaki tüm nükleer santrallerin 1/4’ü demek. Sadece Fransa’da güncel olarak 51 tane nükleer santral bulunmakta.

9.) Doğu Akdeniz ve Libya

Libya’daki iç savaşta Ankara, başkent Trablus’ta Birleşmiş Milletler’in meşru kabul ettiği Ulusal Mutabakat Hükümeti’ni (UMH) desterken, Rusya ise her ne kadar açıktan bir destek vermesede paralı askerler ile Libya’da Darbeci Hafter ile işbirliği yapıyor. UMH ile askeri ve güvenlik işbirliği anlaşması imzalayan Türk hükümeti, eğitim ve danışmanlık amaçlı bir grup Türk askerini Libya’ya gönderdi ve şuan orada oyun değiştirici konumunda.

UMH Başkanı Serraç, 4 Haziran’da Ankara’ya gelerek Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüştü.

Rusya’nın petrol zengini Libya’daki öncelikleri arasında Kaddafi döneminde yapılmış enerji anlaşmalarını devam ettirecek istikrarlı bir yönetim kurulması var.Türkiye’nin de Libya’da Kaddafi döneminde yaptığı birçok ikili ticaret anlaşması var. Bu anlaşmaların sürmesi, UMH ve lideri Fayez el Sarraj’ın kalıcı olmasına bağlı.

Her ne kadar Rusya ve Türkiye Libya’da barış kurmak istesede Hafter yönetimi bunu istemiyor. Birçok kez girişimlerde bulunan Türkiye, Berlin Zirvesi gibi önemli zirvelerde Rusya ile beraber çalıştı ve sözde barış onaylandı. Fakat görüyoruz ki farklı aktörlerinde devreye girmesiyle Libya’da hala barış söz konusu değil.

Peki Rusya’nın Suriye ve Libya’da ne işi var?

Rusya, Şam’daki rejimin yıkılması durumunda Suriye üzerindeki nüfuzunu kaybedeceğini düşündüğü için bu ülkedeki iç savaşa müdahale etti ve başta ABD olmak üzere Batılı ülkelerin tepkisizliğini değerlendirerek Suriye’deki askerî varlığının kapasitesini ciddi oranda artırdı. Tartus’taki deniz üssünü genişletirken, Lazkiye yakınındaki Hmeymim’de önemli bir hava üssü kurdu. Bu kalıcı üslerin dışında ülkenin değişik yerlerinde daha küçük askerî üsleri de bulunuyor.Bu kapasite artırımı Moskova’ya Doğu Akdeniz’de Suriye’nin çok ötesine uzanan bir alanda nüfuz elde etme imkânı verdi.

Bu nüfuz elde etme planı askeri ve politik olarak başarılı görülebilir ama ekonomik olarak Rusya bölgedeki en önemli aktör değil. Ekonomik olarak Rusya ABD ve Fransa ile kapışamaz. Aynı şekilde bölgede Avrupa Birliği gibi büyük bir ekonomik unsurda var. Her ne kadar şu anlık Rusya Libya’da Türkiye kadar etkili bir aktör olmasada, masada yinede önemli bir karar verme unsuru olabilir. Bu yüzden Türkiye Rusya’yı bölgede pasifleştirmesi veya kendi yanına çekmesi gerekiyor.

Emre Güngör

Stratejik Ortak Misafir Yazar 

KAYNAK

https://www.tandfonline.com/doi/abs/10.1080/14683840600891034

 https://setav.org/assets/uploads/2017/05/Analiz_201_.pdf

https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-51389034

http://www.acarindex.com/dosyalar/makale/acarindex-1423872732.pdf

https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/turkiye-rusya-iliskilerinin-son-16-yili/698807

https://www.dogrulukpayi.com/bulten/turkiye-rusya-ekonomik-iliskileri?gclid=Cj0KCQjwgJv4BRCrARIsAB17JI6vhmPiH5wNPTonP8EamwTRODIxd-VzpIIbMQSISIkC3UX52s79HrcaAhZdEALw_wcB

https://tr.sputniknews.com/inf ografik/201904221038839088-turkiye-gaz-enerji-ithalat-iran-rusya-azerbaycan-katar/

https://tr.sputniknews.com/trend/rusya_ankara_buyukelcisi_andrey_karlov/

https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/turkiye-rusya-iliskilerinin-son-16-yili/698807

https://www.setav.org/rusya-suriyede-ne-istiyor/

https://tr.sputniknews.com/avrupa/201903111038130650-ap-turkiye-akkuyu-projesi-durdurma-cagrisi-yapmaya-hazirlaniyor/

https://www.wikiwand.com/tr/Akkuyu_Nükleer_Güç_Santrali

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

Yazarlık Başvurusu

Yorum Yaz

Lütffen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz