Barışı ve Güvenliği Koruma: Uluslararası Güvenlik

491

Güvenlik, tarihsel bir geçmişe sahiptir. Ancak imparatorluk ve devletleşme zamanında güvenlik algısı iç ve dış güvenlik olarak ikiye ayrılmıştır. İç güvenlik asayiş, dış güvenlik ise sınırlar dışarısından gelebilecek olan olası saldırılar olarak açıklanmaktadır.[1] İşte bu yüzden uluslararası güvenlik kavramını tanımlayabilmek adına önce güvenlik kavramı üzerinde durmamız gerekmektedir.

Güvenlik

Güvenlik, Türk Dil Kurumu’na göre, “toplum yaşamında yasal düzenin aksamadan yürütülmesi, kişilerin korkusuzca yaşayabilmesi durumu, emniyet” olarak açıklanırken[2], Türkiye Cumhuriyeti Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği[3] “…gereklilik doğrultusunda, devletler; bölgesel ve küresel ortamın izlenerek tehdit ve fırsatların tespit edilmesi…” açıklamasında bulunmaktadır.

Teorik anlamda “tam güvenlik” hiçbir tehdit veya tehlikenin olmaması durumuna işaret etse de pratikte bu mümkün değildir. Zira tehdit ve tehlikelerle dolu bir dünyada tam güvenlikten bahsetmek ütopik bir yaklaşımdır. Bu nedenle güvenliğe ilişkin tanımlar “tam” ile “hiç” arasında yapılmak zorundadır.”[4]

Uluslararası arenada bir devletin objektif anlamda güvende olmasının üç temel yolu vardır:

1) Bir aktörün hiç kimsenin kendisine saldırmayacağı konusunda güven duyması,

2) Herhangi bir saldırıyı önceden uydurabilecek imkânlara sahip olması.

3) Caydıramadığı bir saldırıyı bertaraf edebilme gücüne sahip olması.[5]

Uluslararası Güvenlik

Kavramsal Açıdan Uluslararası Güvenlik

Uluslararası güvenlik, en genel anlamda; devletlerin, uluslararası örgütlerin karşılıklı barış ve güvenliği sağlamak adına aldıkları önlemler bütünü olarak ifade edilebilir. Dar anlamda ise uluslararası sistemin güç kullanımı ve savaş tehdidinden biçimde, küresel çatışmalardan korunması şeklinde tanımlanabilir.[6]

Uluslararası Güvenlik, devletlerin ve uluslararası kuruluşların karşılıklı koruma ve güvenliği sağlamak amacıyla oluşturduğu önlemlerden oluşur. Bu önlemler diplomatik anlaşmaları ve askeri müdahaleyi içerir. Uluslararası güvenlik ve ulusal güvenlik kaçınılmaz olarak birbiriyle bağlantılıdır.

Tarihsel Açıdan Uluslararası Güvenliğin Dönüşümü

Güvenlik kavramının temeli insanlık tarihinin başladığı zamanlardan itibaren ele alınabilmektedir. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından uluslararası ilişkiler disiplininin bağımsız bir alan olarak ortaya çıkmasının ardından güvenlik kavramı da İkinci Dünya Savaşı’nın ardından ayrı bir kavram olarak karşımıza çıkmıştır.

İkinci Dünya Savaşı’nın ardından oluşan tahribatın ve kayıpların bir daha yaşanmaması adına birçok akademisyen uluslararası güvenliğin sağlanması konusu üzerinde bulunmuş ve çalışmalarını bu yönde yapmıştır.

Soğuk Savaş adı verilen dönemin başlamasıyla birlikte uluslararası iki kutuplu sisteme ayrılmış ve bu Doğu – Batı gerginliğinin dışında kalan üçüncü bir blok olan ve iki kutuplu sistemin dışında kalan “bağlantısızlar”  hareketi ortaya çıkmıştır. ABD ve SSCB arasında ittifak kurma rekabeti başlamış ve bundan hareketle ekonomik, siyasi ve askeri ittifaklar kurulmaya başlanmıştır.

Askeri ittifaklar kurma girişimi uluslararası güvenliğin mihenk taşıdır. Bu amaçla Batı Blok’u 4 Nisan 1949 tarihinde “Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü(NATO)”nü; Doğu Bloku ise 14 Mayıs 1955 tarihinde “Dostluk, İşbirliği ve Karşılıklı Yardım Antlaşması” olarak da anılan Varşova Paktını kurmuştur.

İkinci Dünya Savaşı sonunda ABD’nin Japonya’ya karşı kullandığı atom bombası uluslararası güvenlik sisteminde yeni bir dönemi oluşturmuştur. Hatta bunun etkileri Soğuk Savaş döneminde de etkili olmuş iki kutup arasında “dehşet dengesi” olarak anılan bir sistemi kurmuş ve uluslararası güvenlik kaygılarının temelini oluşturmuştur.

Soğuk Savaş dönemindeki tehdit algısı tekti ve belirsizlik durumu yoktu. Uluslararası güvenlik ‘caydırıcılık’ esasına dayanmaktaydı[7]. Aynı zamanda bu dönemdeki güvenlik tehditlerinin öznesini devletler oluşturmaktaydı. Bu da belirsizlik durumunu ortadan kaldırmaktaydı. Aynı zamanda bu dönemde güvenlik öncelikli durumda bulunmaktaydı.

Soğuk Savaş döneminin sona ermesinin ardından uluslararası sistemde yeni bir dönem başlamıştır. Bu dönemde tehdit algılamaları ve uluslararası güvenlik açısından sade ve öngörülebilir atmosferi bu yeni dönemde yerini ilişkilerin çok daha karmaşık bir yapıya büründüğü, son derece değişken ve öngörüleri zorlaştıran bir uluslararası güvenlik ortamına bırakmıştır. Güvenlik algılamalarında meydana gelen değişimin en önemli nedeni tehdit unsurunun sadece tek boyutlu ve devletten devlete olma vasfını yitirerek asimetrik bir yapıya bürünmesi ve çok boyutlu bir konuma ulaşmış olmasıdır. Artık tehditlerin kaynağının, zamanının ve şeklinin önceden tahmin edilmesinin imkânsız hale geldiği bu yeni dönemde mücadele alanı olarak da büyük bir değişim ve genişleme yaşanmış, uluslararası güvenlik açısından bütün dünya bu mücadelenin zemini haline gelmiştir.[8]

SSCB’nin dağılmasının ardından iki bloklu yapı sona ermiştir. Bu da artık ABD’nin uluslararası sistemde tek bir güç olarak kalmasına sebep olmuştur. ABD’nin uzun dönem tehdit olarak algıladığı SSCB’nin olmaması, ABD’nin uluslararası güvenlik açısından yeni bir ‘öteki’ aramasına sebep olmuştur.

ABD Başkanı George H. W. Bush ve Sovyetler Birliği Mihail Gorbaçov

Ortaya çıkan yeni dönemde SSCB’ye karşı kurulmuş olan bir güvenlik örgütü olan NATO’nun varlığı sorgulanmış ancak 11 Eylül 2001 saldırısının ardından ABD yeni bir tehdit olarak terörizmi göstermiştir. Bu dönemde uluslararası güvenliğin karşısına tehdit olarak belirli ve net bir tehdit değil belirsiz ve ne yapacağı belli olmayan tehdit algılamaları çıkmıştır.

Devletler tarihsel süreç içerisinde uluslararası barış ve güvenliği korumak ve sağlamlaştırmak ve belirli ya da belirsiz tehditlere karşı olmak amacıyla pek çok adım atmıştır. Milletler Cemiyeti (MC) ve Birleşmiş Milletler ‘in (BM) kurulması uluslararası güvenlik alanında atılan en önemli adımlardır. Ayrıca uluslararası güvenliği korumak adına çeşitli tehdit unsurlar engellemeye veya en azından azaltmaya yönelik pek çok uluslararası düzenleme (konferans, kongre, antlaşma vb.) yapılmıştır. 1815 tarihli Viyana Kongresi, 1899 ve 1907 Lahey Konferansları, 1928 tarihli Briand-Kellogg Paktı gibi genel düzenlemeler ve girişimler ile Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi (1951), sivil havacılığa yönelik tehditleri engellemeyi ve cezalandırmayı hedefleyen Tokyo (1963), La Haye (1970) ve Montreal (1971) Sözleşmeleri, Apartheid (Irk Ayrımı) Suçunu Ortadan Kaldırmaya Yönelik Uluslararası Sözleşme (1973) gibi spesifik alanların düzenlenmesini içeren girişimler uluslararası güvenliğin korunması adına atılmış bazı adımlardır.[9]

Uluslararası toplumun endişesi bu belirsiz tehditlerin kullanabileceği kitle imha silahlarıdır. Devletler bunun gibi benzeri silahların kullanılmasını engellemek amacıyla bazı çalışmalar yapmaya başlamıştır.

Uluslararası güvenliğin korunması konusunda değinilmesi gereken bir diğer nokta “silahsızlanma girişimleri“dir. Tarihsel süreçte silahsızlanma konusunda uluslararası düzeyde sayısız girişim yapıldığı görülmektedir. Kimi zaman küresel bir silahsızlanma girişimi söz konusu olmuş (Örnek: 1899 ve 1907 La Haye Konferansları, 1921 tarihli Washington Deniz Silahsızlanma Konferansı Konferansı”), kini zaman bölgesel düzlemde bir antlaşmayla silahsızlanma sağlanmaya çalışılmış (1990 tarihli Avrupa Konvansiyonel Silahlar Anlaşması -AKKA-), kimi zaman da ikili veya çok taraflı çabalar söz konusu olmuştur (1972 tarihli SALT-1 ve 1979 tarihli SALT-2 antlaşmaları). Fakat uluslararası güvenliğin korunması konusunda en önemli unsurlardan biri olan silahsızlanma girişimlerinin başarısızlıkla sonuçlandı söylenebilir. Zira uluslararası güvenliğin önündeki en önemli engellerden biri olan silahlanma girişimleri, günümüzde de artan bir ivmeyle devam etmekte ve ne savaşların ne de terörizm gibi diğer çatışma türlerinin önüne geçilebilmektedir.[10]

Gelişen teknoloji ile birlikte toplumlararası iletişimin artması ve çeşitlenmesi ile birlikte küreselleşme denen kavram ortaya çıkmış bir nevi devletlerarası duvarlar yıkılmıştır. Küreselleşme uluslararası güvenliği de etkilemiştir. Ulusal güvenlikle uluslararası güvenlik arasındaki ayrım kaybolmuştur.

Değişen ve çeşitlenen tehdit unsurları uluslararası güvenlik kavramının içeriğini değiştirmiş ve sınırlarını genişletmiştir. Çevre sorunları, insan hakları, kitlesel göçler, mikro milliyetçilik, etnik çatışmalar, köktendincilik, uluslararası terörizm, ekonomik sorunlar, uyuşturucu ve silâh kaçakçılığı, bulaşıcı hastalıklar, insan ticareti gibi tehdit unsurları uluslararası güvenliğin ilgi alanına dâhil olmuştur.[11]

Ortaya çıkan yeni tehditlerle birlikte devletler bu sorunlarla tek başlarına başa çıkmak yerine birlikte hareket etmeye başlamışlar ve bölgesel ya da uluslararası güvenlik ittifakları kurarak uluslararası güvenliği koruma yoluna gitmişlerdir.

Sonuç

Güvenlik kavramı insanlık tarihinden beri var olan ve ulusal, bölgesel ve uluslararası olarak da incelediğimiz bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Kısaca güvenlik; tehditlerden, korkulardan ve tehlikelerden uzak olma durumdur.

Güvenlik kavramı İkinci Dünya Savaşı’nın ardından ayrı bir disiplin olarak karşımıza çıkmaktadır.

Uluslararası güvenlik, en genel anlamda; devletlerin, uluslararası örgütlerin karşılıklı barış ve güvenliği sağlamak adına aldıkları önlemler bütünü olarak tanımlanmaktadır. Uluslararası güvenliği İkinci Dünya Savaşı’nın ardından iki dönemde incelemek mümkündür. 1.Soğuk Savaş dönemi, 2.Soğuk Savaş sonrası dönem.

Soğuk Savaş döneminde uluslararası güvenlik algısı netti, Doğu – Batı blokları olmak üzere iki kutuplu bir sistem mevcuttu. İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda atom bombasının kullanılması bu dönemdeki tehdit algılamalarının temelini oluşturmaktaydı. Uluslararası güvenliğin öznesi devletti ve güvenlik öncelikli konumdaydı.

Soğuk Savaş sonrası dönem ise uluslararası güvenlik açısından yeni tehdit algılamaları ortaya çıkardı. Artık uluslararası güvenliğin tek bir öznesi yoktu. Devlet dışı aktörler de sistemde etkindi. Bu dönemde sistemin ötekisini terör örgütleri oluşturmaktaydı. Temel tehdit, terörizm ve kitle imha silahlarıydı. Gelişen teknoloji ile küreselleşmenin artmasıyla devletler bu tehditlere karşı birlikte hareket etme yoluna gitti. Bu dönemde en önemli çalışmalar silahsızlanma çalışmaları olmuştur.

Devletler tarihsel açıdan mevcut tehditlere karşı uluslararası güvenliği koruma ve barışı sağlamak amacıyla bölgesel veya küresel güvenlik ve barış örgütleri kurmuşlardır. Aynı zamanda silahsızlanma çalışmaları yapmışlardır. İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde de güvenlik alanında akademik çalışmaların çoğunluğunu uluslararası güvenliğin sağlanması oluşturmaktadır. Devletler ortak tehditlere karşı birlikte hareket etmeli ve uluslararası güvenliğin sağlanması adına daha çok çalışmalarda bulunmalıdır.

KAYNAK

Dedeoğlu, Beril. “ Uluslararası Güvenlik ve Strateji”. Yeniyüzyıl Yayınları. İstanbul: 2014.

İşyar, Ömer Göksel. “Günümüzde Uluslararası Güvenlik Stratejileri: Kavramsal Çerçeve ve Uygulama”. Akademik Bakış Dergisi. 2/3: 2008.

Karabulut, Andaç, Filiz Değer. “Uluslararası İlişkilerde Güvenlik Kavramı ve Realist Yaklaşım’a Genel Bakış”, İstanbul Gelişim Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi. 2/2: 2015.

Karabulut, Bilal. “Küreselleşme Sürecinde Güvenliği Yeniden Düşünmek”. Barış Kitapevi.  Ankara: 2015.

Sancak, Kadir. “ Güvenlik Kavramı Etrafındaki Tartışmalar ve Uluslararası Güvenliğin Dönüşümü”. Sosyal Bilimler Dergisi.

İnternet Kaynakları:

https://sozluk.gov.tr/?kelime=g%C3%BCvenlik

https://www.mgk.gov.tr/index.php/kurumsal/hakkimizda

[1] Andaç Karabulut – Filiz Değer “Uluslararası İlişkilerde Güvenlik Kavramı ve

Realist Yaklaşım’a Genel Bakış”, 2008, s.71.

[2] https://sozluk.gov.tr/?kelime=g%C3%BCvenlik ( Erişim Tarihi: 16.05.2020)

[3] https://www.mgk.gov.tr/index.php/kurumsal/hakkimizda ( Erişim tarihi: 16.05.2020)

[4] Bilal Karabulut, “ Küreselleşme Sürecinde Güvenliği Yeniden Düşünmek”, Barış Kitapevi, 2015, s.7.

[5] Beril Dedeoğlu, “Uluslararası Güvenlik ve Strateji”, Yeniyüzyıl Yayınları, 2014, s.15.

[6] Bilal Karabulut, 2015, s.26.

[7] Kadir Sancak, “GÜVENLİK KAVRAMI ETRAFINDAKİ TARTIŞMALAR VE

ULUSLARARASI GÜVENLİĞİN DÖNÜŞÜMÜ”, Sosyal Bilimler Dergisi, s.129

[8] Kadir Sancak, s.130.

[9] Bilal Karabulut, 2015, s.26

[10] Bilal Karabulut, 2015, s.27

[11] Kadir Sancak, s.131

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

Yazarlık Başvurusu

2 YORUMLAR

Yorum Yaz

Lütffen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz