Kûtu’l-Amâre: Osmanlı’nın Son Zaferi

6067
OSMANLININ SON ZAFERİ
Kûtu’l-Amâre: Osmanlı’nın Son Zaferi

Osmanlı İmparatorluğu’nun tarih sahnesindeki son zaferi olan Kûtu’l-Amâre’nin üzerinden tam olarak 100 yıl geçti. Politik olduğu düşünülen sebeplerden ötürü gerekli ihtimam verilmeyen ve her fırsatta tarihin tozlu sayfalarına gömülmek istenen bu zafer genelde insanlığa, özelde ise Türk halkına neler anlatıyor? Onu büyük yapan fakat saklanılması gereken bir zafer haline getiren nedir? Hep beraber inceleyelim ve kararı kendiniz verin.

I. Dünya Savaşı ve Irak Cephesi

İngiltere’nin petrol sahalarını ele geçirmek amacıyla Bahreyn ve Basra’yı işgali ile 1914’te açılan Irak Cephesi, yine İngiltere’nin 1918’de Musul’a asker çıkarmasıyla son bulmuştur. Kûtu’l-Amâre de bu savaşlar dizisinin askeri tarihte kendine önemli bir yer edinmiş, Osmanlı’nın kesin zaferiyle sonuçlanan ve 29 Nisan 1916’da General Townshend birliklerinin diğer 13 general, 481 subay ve 13.300 er ile birlikte Osmanlı Kuvvetleri’ne teslim olmasıyla sonuçlanan bir kuşatma savaşıdır. Her ne kadar 1917’de İngilizlerin çok daha donanımlı bir askeri kuvvetle geri dönerek Musul’a kadar işgali ile Irak Cephesi kapansa da, Kûtu’l-Amâre zaferi İngilizlerin tabiri caizse heveslerini kursaklarında bırakmış ve emperyalist karizmalarında derin bir yaraya sebep olmuştur.

Zaferin Eşiği: Selman-ı Pak

Osmanlı’nın, İngiltere’nin işgalci tutumuna karşı görevlendirdiği ve Basra’dan İngiliz Kuvvetleri’nin atmakla yükümlü olan Yarbay Süleyman Askeri Bey, İngilizlere karşı yaptığı saldırılarda yaralandı ve başarısızlığın faturasını kendine keserek intihar etti. Tarihi kaynaklar onun piyade alayında yüksek oranda Arap askeri olmasından ve bu askerlerin savaşçı ruhlarından kaygı duyduğuna dikkat çeker. [1]

General Townshend ise Bağdat’ı işgal emrini aldı ve komutasındaki 6. Poona Tümeni(Hint Tümeni) harekete geçti fakat Selman-ı Pak Muhaberesi’ni(Cresiphon) kazanamadı ve Kut’a geri çekildi. Aslında Selman-ı Pak’ta bir kazananın olduğunu söyleyemeyiz zira ‘Sakallı’ Nurettin Paşa komutasındaki 20.000 kişilik ordu birbirinden 3 km uzaklıkta 2 savunma hattı kurmuştur ve ilk savunma hattını ele geçiren General Townshend, buradan ileri gidemeyeceğini anlamış ve Kut’a çekilmeye karar vermiştir. Tam bu sırada Nureddin Paşa da savaşı kaybettiğini düşünüyordu ve geri çekilme emri vermişti ancak İngilizlerin de geri çekildiğinin öğrenilmesi üzerine Nurettin Paşa emri geri aldı ve ‘kaçan kovalanır’ kaidesinin bir tecellisi olarak İngiliz Ordusu’nu takip kararı aldı. İngilizler, Kut’a çekilene kadar zaman zaman sıcak temas yaşandıysa da nihayetinde General Townshend, ordusuyla birlikte Kut’a sığındı ve mevzilerini güçlendirmeye başladı. Buna karşılık Nurettin Paşa da Kut’u kuşatma kararı aldı ve kuşatma için bölgenin coğrafi özelliklerini de kullanarak etkili bir siper hattı oluşturdu. General Townshend, büyük miktarda cephaneye, iki aylık tam er azığına sahipti ve Basra’ya gelecek olan destek kuvvetleri de düşünerek böyle bir karar almıştı.

Kûtu’l-Amâre: Savaş sırasında savunma hatları haritası
Kûtu’l-Amâre: Savaş sırasında savunma hatları haritası

Savaşta Son Perde

23 Aralık’ta 25.000 Türk askeri Kûtu’l-Amâre şehrini kuşattı. Şehri ele geçirmek için çeşitli taarruzlar düzenlendiyse de bunlar İngiliz Ordusu tarafından püskürtüldü. Buna karşılık İngilizler Kut’taki kuşatmayı kırmak ve General Townshend komutasındaki orduyu kurtarmak üzere General Aylmer komutasındaki Tigris (Dicle) Kolordusunu harekete geçirdiler fakat o da başarılı olamadı ve geri çekildi.

Bu gelişmeler yaşanırken Türk Ordusu’nun yönetim kademesinde önemli bir değişiklik oldu ve Sakallı Nurettin Paşa’nın yerine Enver Paşa’nın amcası Albay Halil Bey getirildi. Halil Paşa, bu zaferin bir nişanesi olarak Cumhuriyet Devri’nde ‘Kut’ soyadını alacaktır.

1916 ilk aylarında İngilizler yine çeşitli kurtarma girişimleriyle kuşatmayı kırmaya denediler fakat Türk Ordusu’nun kurmuş olduğu savunma hatları ve Türklerin karşı saldırıları İngilizleri daha da yıprattı. Zira etkili bir hava ve topçu desteği olmadan Türk ordusunun büyük bir ihtimamla kurduğu böylesine güçlü bir tahkimatı yarmaları mümkün değildi.

Mevcut kuvvetlerle karadan yapacağı taarruzlarla kuşatmayı kıramayacağını anlayan İngilizler bu sefer de İngiliz Hava Kuvvetleri aracılığıyla General Townshend’e ikmal yapmayı ve direncini arttırarak zaman kazanmayı düşündüler. Bu, tarihteki ilk hava ikmal denemesidir. Ancak hava ikmali Türk uçaksavarlarının ateşi ve savaş uçaklarını sebebiyle riskliydi(örneğin Cebel Bataryasında görevli Gümüşhaneli Osman oğlu Mehmet isimli bir asker İngiliz uçağını vurarak düşürmüştür). Bazı pilotların da ikmal malzemelerini yanlışlıkla Türk mevzilerine bırakması işleri İngilizler için daha da zor bir duruma soktu. [2]

Kûtu’l Amâre’de İngiliz savaş uçağını tüfeğiyle düşüren Gümüşhaneli Osman oğlu Mehmet

Hava ikmalinin de beklenilen sonucu vermemesi üzerine İngilizler, bu kez de Dicle Nehri üzerinden erzak yüklü Julnar gemisiyle kuşatma altındaki orduya yardım götürerek ordunun direncini arttırmayı ve destek kuvvetlere zaman kazandırmayı denediler ancak Türk gözcülerinin fark etmesi üzerine gemiye ateş açılarak kaptan öldürüldü, mürettebat esir alındı, gemiye ve erzağa el koyuldu.

İngilizler Teslim Oluyor

Beklenilen yardımın gelmemesi, karşı karşıya oldukları sağlam kuşatma ve direnme sınırının son noktasına gelmeleri sebebiyle -Öyle ki açlıktan ölen askerler vardı ve Sih askerler de at eti yemeği reddediyordu!- General Townshend ve beraberindeki 13 general, 481 subay ve 13.300 er ile birlikte 29 Nisan 1916’da Halil(Kut) Paşa’ya teslim olduğunu bildirdi.

Açlıktan neredeyse ölmek üzere olan İngiliz ordusu mensubu Sih(Hintli) askerler
Açlıktan neredeyse ölmek üzere olan İngiliz ordusu mensubu Sih(Hintli) askerler

Townshend’in teslim olan 6. (Poona) Tümen’i, 1781’de Yorktown ile 1942’de Singapur’da teslim olan İngiliz Kraliyet kuvvetleri arasındaki en büyük kuvvetti.[3 ] İngiliz tarihçisi James Morris, bu olayı “Britanya (İngiltere) askeri tarihindeki en aşağılık şartlı teslimi” olarak tanımlamıştır. Bu yenilgi İngiliz kamuoyunda bomba etkisi yapmıştır ve bunun bir sonucu olarak General Lake ve General Gorringe İngiliz ordusundaki görevlerinden alınmış ve yerlerine General Maude getirilmiştir. İngiltere, savaşın neden kaybedildiğini soruşturmak üzere Mezopotamya komisyonu oluşturmuş ve hezimeti çeşitli yönlerden ele alan bir rapor hazırlanmıştır.[4]

Unut(tur)ulmak İstenen Zafer

Aslında Kûtu’l-Amâre Zaferi’nin asıl etkisi Osmanlı’nın kazanmasından çok İngiltere’nin böylesine bir hezimet yaşamış olmasıdır. Tarihçi Mustafa Armağan’a göre, İngilizler savaşın ortasında utanç verici bir şekilde armut gibi teslim olmuşlardı. Çanakkale’deki mağlubiyetin şokunu henüz atlatamamış olan İngilizler Kûtu’l-Amâre’de karşılaşılan bu elim tablo sebebiyle tam anlamıyla bir ‘déjà vu’ yaşamışlardır. Normal olarak İngilizler bu hezimeti unutmaya ve ‘önümüzdeki maçlara bakalım’ demeye çalışmışlardır. Ancak garip bir şekilde kazanan taraf olmamıza rağmen birileri bu zaferden rahatsız olmuş ve onu hasıraltı etmeye çalışmıştır. Doğrusunu söylemek gerekirse bunu başarmışlardır da. 1931 yılında liseler için yazdırılan “Tarih” kitaplarının 3. cildinde Kutü’l-Amare zaferi üç satırda geçiştirilir, YÖK’ün tam 8 akademisyene yazdırdığı(!) “Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi 1/1” (1989) adlı kitaptaysa ister inanın ister inanmayın beş (5) kelimelik değeri yoktur Kut zaferinin. “Tarih III” (1931) adlı kitapta da zaten “…3000 silahlı Türk, 12000 kişilik bir İngiliz kuvvetini esir aldı” denilmekte, zaferin kahramanına karşı görülmemiş bir kelime cimriliği yapılmaktadır. [5]

İngilizlerin Kûtu’l-Amâre’deki mağlubiyetine dair bir Alman karikatürü. Altta: Aslan terbiyecisi olarak ‘Avrupa’nın hasta adamı’ yazıyor.
İngilizlerin Kûtu’l-Amâre’deki mağlubiyetine dair bir Alman karikatürü.
Altta: Aslan terbiyecisi olarak ‘Avrupa’nın hasta adamı’ yazıyor.

Kûtu’l-Amâre Zaferi 1952 yılına kadar Türkiye’de bir bayram olarak kutlanıyordu fakat bu tarihten sonra gizli bir elin bu göğüs kabartan zaferi toplumsal hafızadan silmek istediği aşikâr hale gelmiştir. Kimilerine göre ise bizim için büyük olan bu zafer, NATO müttefikimiz olan İngiltere’nin bu büyük acısının artık unutulması gerektiği için tarihin tozlu raflarına kaldırılmak istendiğidir. Kûtu’l-Amâre Zaferi’nin 100. yılı olmasa kuvvetle muhtemel yine ona karşı bir kadir bilmezlik, nankörlük yapılacaktı.

Üzerinde yaşadığımız bu aziz vatan bir dakika bile boş bırakmaya, gaflet uykusuna dalmaya gelmez anında elimizden kayar ve gider. Uyanık, şuurlu ve basiretli olmak bizim için zaruridir. Ne kazandığımız zaferleri ne de aldığımız mağlubiyetleri asla ama asla unutmayacağız. Unutmayacağız ki geleceğimizi şekillendirirken geçmişimizden güç ve ilham alabilelim. Zafer de bizim, sefer de bizim. Hepsiyle övünç duyuyoruz. Viyana kapılarından döndüysek Viyana’yı unuttuk mu yani? Irak Cephesi’nde başarılı olmadıysak Kûtu’l-Amâre’yi silelim mi tarih kitaplarından? Bazı akl-ı evveller böyle söylüyor; Irak Cephesi’ni kaybettik Kûtu’l-Amâre’yi neden kutluyoruz? Tamam o zaman, İtilâf Devletleri 13 Kasım 1918’de Çanakkale Boğazı’ndan geçip İstanbul’u işgal ettiğine göre Çanakkale Zaferi’ni de kutlamayalım, olur mu? Hatta İstanbul işgal edildiği için İstanbul’un Fethi’ni de kutlamayalım. Tüm mesele olaylara bir İngiliz gibi mi yoksa bir Türk gibi mi baktığınızla alâkalı. Sözlerimizi Muzaffer 6. Ordu Komutanı Halil Paşa’nın, askerlerine yayınladığı mesajla bitirelim:

“Arslanlar! Bütün Osmanlılara şeref ve şan, İngilizlere kara meydan olan şu kızgın toprağın güneşli semasında şehitlerimizin ruhları sevinçle gülerek uçarken, ben de hepinizin pak alınlarından öperek cümlenizi tebrik ediyorum. Ordum 350 subay ve 10 bin erini şehit vermiştir. Fakat buna karşılık bugün Kût’ta 13 general, 481 subay ve 13 bin 300 er teslim alıyorum. Bu teslim aldığımız orduyu kurtarmaya gelen İngiliz kuvvetleri de 30 bin zayiat vererek geri dönmüşlerdir. Şu iki farka bakılınca, cihanı hayretlere düşürecek kadar büyük bir fark görülür. Tarih bu olayı yazmak için kelime bulmakta müşkülata uğrayacaktır.”

Mücahid Keskinoğlu

Stratejik Ortak Misafir Yazar

KAYNAK

1-Ericson, Edward J.; Adım Adım Zafere Giden Yol: Kûtu’l-Amâre, Derin Tarih 49. Sayı, Nisan 2016, ss.74.
2-Ibid., s. 85.
3-Ibid.
4-Hanioğlu, Şükrü; İngiltere Yenilgiyi Nasıl Soruşturdu?, Derin Tarih 49. Sayı, Nisan 2016, ss. 94.
5-http://www.mustafaarmagan.com.tr/kutul-amare-zaferi-neden-unutturuldu/

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

Yazarlık Başvurusu

3 YORUMLAR

  1. Kûtu’l-Amâre Osmanlının son zaferidir. Bence inadına tekrar bayram yapalım en güzeli o olur. Ama objektif bakın amigoluk yapmayın. Buna kadar ne zaferlerimiz var şanlı tarihimizde. Prevezesinden Hicaz seferine kadar bir sürü var. Zafer güzel olsa da sonuçları itibariyle çok verimli olmayan bu savaşın doğal olarak tarihi değeri de düşük olmuştur. Keşke bu zaferi kazanan ordularımız 2 sene içinde tüm Suriye ve Irakı Fransız ve İngilizlere bırakmak zorunda kalmasaydı da varsın Antep Gazi , Maraş’ta Kahraman ünvanı almasaydı. Bunları unuttunuz mu? O kadar büyük başarı ise biz bu durumlara niye düştük bu kadar kısa zamanda biraz bunları düşünün. Ama normal, kusura bakmayın ama bilgi kaynaklarınız yanlı ve tarihçi gözüyle değil taraf olarak bakıyorsunuz. Evet tarafız, ama gerçek de gerçektir. Şarlatan Mustafa Armağana da tarihçi demişsin ya sen, önce bi veri kaynaklarının kalitesini artır çeşitlendir bir iki sene bolca oku ondan sonra gel yazmaya devam et güzel kardeşim. Allah’a emanet ol.

  2. 1952 de son kez kutlandı ama o sene natoya girdik ve ingilizler , hani natoya girdikya karşılığında bunu unutturmak istediler.
    adnan menderese bu yüzden kırgınım.

Yorum Yaz

Lütffen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz