Kuruluş Osman Dizisi ile Gündeme Gelen Ahilik Nedir? Ahi Evran Kimdir?

1128

Anadolu Selçukluları, Malazgirt Zaferinden sonra (26 Ağustos 1071) Anadolu’ya göç etmeye başlamışlar ve bu toprakları vatan yapmanın mücadelesini verdiler. Kazanılan askeri ve siyasi başarılardan sonra, Türk/İslâm medeniyetini Anadolu’da hakim kılmayı kendilerine en büyük amaç olarak gördüler.

Türklerin Anadolu’yu vatan yaparken, yerleşik  aşiret hayatından millet hayatına geçmelerinde;  iş ve aş sahibi, üretici, meslek edinmelerinde, Anadolu‘yu  Türk/İslam yurdu yapmalarında; edebi, mimari, iktisadi, zirai, sosyal güvenlik ve eğitim sistemlerini oluşturmalarında  şüphesiz  ahiliğin çok büyük etkisi olmuştur.

Ahi Evran Kimdir?

Kurmuş olduğu Ahilik Teşkilâtı ile sosyal, iktisadî ve siyasî tüm hayatımızı etkileyen; Anadolu’nun Türkleşmesinde  ve Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda büyük rol oynayan, bu sebeple Türk-İslâm tarihinin en önemli şahsiyetlerinden olan Ahi Evran, 1171 (H.566) yılında İran’ın Batı Azerbaycan tarafında bulunan Hoy kasabasında doğmuştur. Asıl adı Mahmut’tur. Babasının adına ve doğum yerine nispetle Mahmut bin Ahmet el-Hoyi denmiştir.  Ahi Evran’ın çocukluğu ve ilk eğitimi memleketi Azerbaycan’da geçmiş olup gençliğinde ise Horasan ve Maveraünnehre giderek o yörede büyük  alimlerden dersler almıştır.

Tefsir, hadis, fıkıh, kelâm ve tıp alanında çok büyük bir âlim olmuştur. O dönem Bağdat’ın İslâm dünyasının  sanat ve ilim merkezi olması, Ahi Evran’ın çok yönlü yetişmesinde etkili olmuştur. Bu dönemlerde İbn-i Sina, Sühreverdi el-Maktul ve Fahrettin Razi’nin eserlerinden istifade etmiştir. XIII. Yüzyıl başlarında Selçuklu Sultanı I. Gıyaseddin Keyhüsrev döneminde Muhyiddin Arabî ve hocası Evhadüddin Kirmani ile birlikte Anadolu’ya gelen Ahi Evran, bu tarihlerde hocası Evhadüddin Kirmani’nin kızı Fatma Bacı ile evlenmiştir. Anadolu’da özellikle esnafa İslâmiyeti anlatarak dünya ve ahiret işlerini düzenli hâle getirmelerini tavsiye etmiştir. Yaklaşan Moğol tehlikesine karşı halkı uyarmıştır. Şeyh Edebalı ile birlikte halkı örgütleyerek hem Moğol tehlikesi ile uğraşmış hem de Osmanlı devletinin kuruluşu için manevi ortamı hazırlamışlardır.

Ahi Evran Anadolu’ya geldikten sonra Kayseri’de ve Kırşehir!de debbağ (deri işleme) atölyesi kurmuş, Moğollara karşı Kayseri’yi savunan Ahileri teşkilatlandırmıştır.

1237 yılında başkent Konya’da I. Alâeddin Keykubat’ın öldürülmesi üzerine sultanla gönül bağı bulunan Ahiler, II. Gıyaseddin Keyhüsrev ve Vezir Sadettin Köpek’e karşı direnmişlerdir. Hatta bu dönemde Ahi Evran ve bazı ileri gelen Ahiler Konya’da tutuklanmışlardır ve 5 yıl boyunca tutuklu kalmıştır.

1. Gıyaseddin Keyhüsrev’in vefatından sonra saltanat naibliğine getirilen Celaleddin Karatay zamanında Ahiler ve Türkmenler üzerindeki baskı kalkmıştır. Bundan sonra bir dönem Denizli’ye giden Ahi Evran tekrar Konya’ya dönmüş; daha sonra da Kırşehir’e gelerek ömrünün sonuna kadar Kırşehir’de yaşamıştır.

Ahi Evran, kaynağını Yesevi‘den alan kutlu bir davânın gönül erleri ile birlikte bu toprakları vatan yapmanın, Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşmasının öncüsü olmuştur. Özellikle yeni kurulan Ahilik sistemi ile Anadolu’ya göç eden Türkmenlere hem iş –aş vermiş; onları iyi bir Müslüman ve vasıflı bir birey hâline getirmiştir.  Böylece Anadolu’nun iktisadi kalkınmasına ve imâr edilmesinde öncülük etmiştir.

Ahi Evran, 30 civarı esnafı teşkilatlandırmış; Selçuklu ve Osmanlı coğrafyasında sanatını icra eden bütün esnaflar İslâm medeniyetinin öncü kuruluşu Ahilik Teşkilatının merkezi  Kırşehir ili olduğu için buradan “İcâzetnâme” almışlardır. Selçuklu başkenti Konya o dönem  Moğol baskısı altında olduğu için başkente yakın ancak gözaltında olmayan nispeten daha sakin bölgede olması hasebiyle Kırşehir merkez seçilmiştir. Şems’in ölümünden sonra  Kırşehir’de kalıcı olan Ahi Evran’ın bir kısmı çeviri 20 civarında eseri mevcuttur.

Kardeşliğin, cömertliğin, fedakârlığın, doğruluğun, dürüstlüğün, üretimin, ahlâkın, sanatın, aklın ve bilimin esas alındığı Ahilik Teşkilatının kurucusu Ahi Evran, 1261 (H.653) de Kırşehir ilinde vefat etmiştir.

Ahilik Nedir?    

Ahilik, kelime anlamı olarak Arapça “kardeşim” veya Türkçe “akı” (Divan’ül Lügat’it Türk’te) “cömert”, “eli açık” anlamında kullanılmaktadır.

Terim olarak, XVIII. yüzyıldan sonra bir esnaf-sanatkâr birliği hâline dönüşmüş olsa da, XIII. yüzyıldan itibaren Anadolu’da görülmeye başlayan, Anadolu’nun vatanlaşmasında ve Osmanlı Devleti’nin kurulmasında büyük rol oynayan dinî, sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasî boyutları olan bir sistemdir. Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda manevi bir güç olarak nitelendirilir.

Ahiliğin başlangıçta bir esnaf teşkilatı olarak ortaya çıkmadığı, içlerinde kadıların, müderrislerin, devlet adamlarının, askeri görevlilerin de olduğu; ahilerin toplumun bütün kesimlerini kucakladığı bilinmektedir.

Ahiler, Selçuklu ve Osmanlı coğrafyasında bütün şehir ve kasabalarda yiğit, ahi ve şeyh sistemi içerisinde teşkilatlanmıştır.  Anadolu, Balkanlar, Kırım, Kazan ve kültür coğrafyamızın çok yerinde ahiliğin teşkilatlandığı görülmektedir.

Ahiliğin temel kaynağı fütüvvetnâmelerdir. Fütüvvet-nâmeler dini-tasavvufi eserlerdir. Fütüvvet-nâmelerin özünde peygamber sünneti ve Kur’an-ı Kerim vardır.

Ahiliğin Oluşumuna Etki Eden Unsurlar Nelerdir?

  1. Siyasi Durum: Malazgirt zaferinden sonra Anadolu’ya gelen göçebe Türkmenler Anadolu’yu vatan yapmak istemişler, bunun için hem Bizansla, hem de Moğollarla mücadele etmişlerdir. Türkler’in yeni yurt edindikleri topraklarda sürekli olarak kalabilmeleri, ancak daha güçlü bir medeniyet kurmaları ile mümkündü. Bizanslılara karşı kazanılan Miryakefolon (1176) zaferinden sonra İslam medeniyetini hâkim kılmaya başladılar. Yeni medeniyet inşasında ahiliğin etkili olduğu görülmektedir.
  2. Sosyo-Ekonomik Sebepler: Anadolu’da hem Bizanslılara hem de Moğollara karşı teşkilatlanmak zorunda olan Türkmenler yerleşik hayata geçip medeniyetlerini kalıcı hale getirmek durumunda idiler. Asya’dan Anadolu’ya gelen çok sayıda esnaf ve sanatkâra kolayca iş bulmak, yerli Bizans sanatkârı ile rekabet edebilmek, tutunabilmek için yaptıkları malların kalitesini korumak, üretimi ihtiyaca göre ayarlamak, sanatkârlarda sanat ahlâkını yerleştirmek; Türk halkını ekonomik yönden bağımsız hâle getirmek; ihtiyaç sahibi olanlara her alanda yardım etmek; ülkeye yapılacak yabancı saldırılarda devletin yanında savaşma, sanatta, dilde, edebiyatta, gelenek ve göreneklerde milli heyecanı  ayakta tutmak gerekiyordu.
  1. Dini Etkenler: Türkler islâm dinini kabul ettikten sonra medeniyetlerinini bu inanca göre şekillendirdiler. Fütüvvetnameler, esas itibariyle dini-tasavvufi eserler olduğu için ahilik teşkilatının esasını bu kurallar oluşturmuştur. Ahiliğin özünde “hiç ölmeyecekmiş gibi bu dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalış” Hadis-i Şerifi esas alınmıştır. Ahiliğin esaslarında Kur’an-ı Kerim’de sıkça söz edilen isar (kendileri ihtiyaç duysalar bile başkalarını tercih etmek), uhuvvet (kardeşlik), infak (Allah yolunda harcama) kavramlarının etkisi vardır.
  2. Türkler’in Kültürel Değerleri: Her milletin kendine has bazı kültürel özellikler vardır. Türklerin de yaratılışlarında var olan, yardımlaşma, dayanışma, cesaret, mertlik, teşkilatçılık ve misafirperverlik gibi kültürel özellikleri ahiliğin bir medeniyet hareketi olarak Türkler arasında yaygınlaşmasında etkili olmuştur.

Fütüvetnamelerde ahiliğin kurallarından bahsedilir. Bunlar sofra adabından, konuşmaya, giyinmeye, alışveriş yapmaya, misafirliğe, oturmaya, büyükleri ziyaret etmeye, hasta ziyaretine, mezarlık ziyaretine,  yatmaya, uyumaya  vb. kurallardır. Ahi; eline, beline, diline sahip olacaktır. Kapısını, gönlünü, sofrasını açık tutacaktır. Fütüvvet iyi huy, nefisle mücadele, Allah’ın emirlerini yerine getirme, kendisini halka vakfedip herkese iyilikte bulunma,  cömert olma, konuk severlik herkesin yardımına koşmadır.

Sistem Olarak Ahilik

Ahilik özüne “Eşref –i Mahlûkat” olan insanı yerleştirerek, “Hakka hizmet, halka hizmet” anlayışıyla hem dünyevi, hem de uhrevi bir sistem oluşturmuştur. Ahiler, “dünyayı bir imtihan yeri” olarak kabul etmişler, bu sebeple hayatın bütün alanları ile ilgili ihtiyaca göre yeni sistemler oluşturmuşlardır.

Ahilik ve Eğitim: Ahiler kendilerine has bir eğitim sistemi oluşturmuşlardır. Akşamları tekke ve zaviyelerde fütüvvet esaslarını teorik olarak öğretmişlerdir. “Kim ki iyi insan iyi müslümandır; kim ki iyi müslüman iyi insandır” düsturu gereğince insan yetiştiriyorlardı. Ayrıca gündüzleri iş başında yamak, çırak, kalfa, usta sistemi içerisinde uygulamalı olarak eğitim veriyorlardı. Bu eğitim anlayışının özünde islami kuralları hayat tarzı haline getiriyorlardı. Tekke ve zaviyelerde okuma yazma, görgü kuralları, okçuluk, binicilik, kılıç eğitimi, tarım işleri… gibi alanlarda eğitim de verilmekteydi.

Ahiler, kadınları da eğitmişlerdir. Ahi Evran Veli’nin hanımı Fatma Bacı’nın kurduğu “Bacıyan-ı Rum” (Anadolu Kadınlar Teşkilatı) ile kadınları da eğitmişler, onları aşına, işine, eşine bağlı yetiştirmişlerdir. Onları meslek sahibi yaparak üretici konuma getirmişlerdir. Denilebilir ki Bacıyan-ı Rum dünyada ilk kadın sivil toplum örgütlenmesidir.Rum burda Anadolu anlamındadır.

Ahilik ve İktisadi Sistem: Ahilik Selçuklu ve Osmanlı iktisadi sisteminin özünü oluşturmuştur. Bu iktisadi anlayışın temelinde çalışmak, üretmek, kalite, emeğe saygı, dayanışma, helâl kazanç, helâl lokma, yardımlaşma, israftan kaçınma… gibi islâmi kurallar vardır. Ahiler bu alanda da inançlarını hayata geçirmişlerdir. Ahiler ihtiyaçlarından fazlasını ihtiyacı olana dağıtmışlardır.

Ahilik ve Sosyal Güvenlik: Ahiler toplumda denge unsuru olmuşlardır. Kurdukları vakıflarla hayatı ilgilendiren bütün alanlarda faaliyette bulunmuşlardır. Fakirleri, garipleri, kimsesizleri, savaşa gidenlerin ailelerini, işinde zarar edenleri, misafirleri, yolcuları korumuşlar, onlara yardım etmişlerdir.

Ahilik Teşkilatı, medeniyetimizi şu alanlarda etkilemiştir:

Ehliyet ve liyakat esas alınarak Milletimizin teşkilatçılık kabiliyeti uygulama alanına konulmuştur. Kendi içerisinde ehil olanların seçildiği bir sistem, yeni bir yönetim modeli uygulanmıştır.

Ahiler kendilerine has bir eğitim modeli geliştirmişler; Ahi zaviyelerinde dini – tasavvufi eğitim vererek onların iyi bir Müslüman olmalarını sağlamışlardır. Ayrıca işbaşında eğitimle kaliteli üretimi sağlarken, gerektiğinde askeri eğitim de vermişlerdir.

Dünyada ilk defa kadın teşkilatı (Bâcıyan-ı Rum) kurarak, kadınları ahlâki ve mesleki alanda eğitmişlerdir.

Anadolu’nun Türk ve Müslüman yurdu olmasında çok etkili olan Ahiler, göçebe Türkmenlerin yerleşik hayata geçmelerinde, şehir hayatına intibaklarında öncü olmuşlardır.

Oluşturdukları ekonomik sistem ile helal kazancı, alın terini, dayanışmayı, kul hakkını, ahlâkı, kanaatkârlığı, çalışmayı – üretmeyi ve böylelikle Allah’ın rızasını kazanarak ahiret yurdunu kazanmayı esas almışlardır.

Ahilik adabı yüzyıllar boyunca Anadolu Türk halkının milli karakterini belirlemiştir. Bugün Anadolu’daki misafirperverlik, komşuluk ilişkileri, birçok görgü kuralı, doğruluk, dürüstlük ve yardımlaşma Ahiliğin günümüzdeki yansımalarıdır.

Ahiler Anadolu’nun vatanlaşmasında, İslâmlaşmasında ve Türkleşmesinde kurdukları vakıflarla, yapmış oldukları şifahane, hamam, çeşme, han, medrese ve hayır kurumları ile etkili olmuşlardır.

Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminde Kırşehir’den uç bölgesine giden Şeyh Edebali bir ahi şeyhi idi. Osmanlı’nın manevi mimarı olan Şeyh Edebali ve diğer ahiler sayesinde ahilik Osmanlı’nın kuruluşunda ve bir ‘cihan devleti’ olmasında temel unsur olmuştur. Ahilik kısaca Anadolu İslamı’nda bir Rönesans kabul edilebilir.

Av. Levent Sert

Stratejik Ortak Misafir Yazar

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

Yazarlık Başvurusu

Yorum Yaz

Lütffen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz