Somali’de Eş-Şebab’ın Amacı Ne?

1836

Daha önce “Taliban Hareketi Hakkındaki Yanılgılar” isimli yazımın sondan ikinci paragrafında, çok önemli olduğunu düşündüğüm bir cümle kullanmıştım. Şöyleydi, “Hiç bir halk, en beğenmediği bir rejimin altında olsa bile, bu durumun yabancı bir güç eliyle değişmesini istemez.”

İşte Somali’deki günümüz ismiyle Eş-Şebab, tıpkı Afganistan’da Taliban’a olduğu gibi iktidardaki konumundan yabancı güçlerin eliyle indirilmiş bir örgüt.

Elbette bu tür örgütlerin hiçbirinin ideolojik anlamda hiçbir savunulacak tarafı olamaz ama bu örgütleri kendi halklarının devirmesini isteyip bunu sağlamak yerine, gidip o ülkeye yabancı güç sokarak bu durum düzeltilmeye çalışılırsa olacak olan, tıpkı şuan olduğu gibi insanların zalimleri mağdurlar olarak görüp sahiplenmesidir. Çünkü insanoğlu doğası gereği zaten yabancı gördüğüne şüphecidir ve ülkesi dış müdahale sonucu eskisine kıyasla daha beter bir hal alınca ve mevcut durumu geçmişle kıyaslayınca şüphelerinde haklı olduğunu zanneder. Genellikle Afganistan’da halkın Taliban, Somali’deyse Eş Şebab yanlısı tutum sergilemelerinin sebebi de işte budur.

1986 yılında Somali’de sosyalist lider Mohamed Siad Barre‘ye karşı başlayan isyan, Somali’yi bitmek bilmez bir kaos ortamına çevirmiş, özellikle 1991 sonrası Said Barre’nin düşüşüyle beraber devlet yapısı iyice bozulunca, ne kabileler arasındaki çatışmalara nede kuraklıkla mücadeleye çözüm getirilebilmiştir. Devlet yapısının çökmesi yüzünden hiç kimse kabile savaşları, daha da artan salgın hastalıklar, kuraklık ve eşkıyalık karşısında güvenli hale gelememiştir. Bu sorunlar sosyalist dönemde de yaşanıyordu ama artık devlet yapısı iyice çökünce hepsi de katlanarak arttı. İşte BM barış gücü askerleri bu kaos ortamını dindirmek için gelmiş ama o bile kayıpları yüzünden duramamıştır burada ve kayıplarının artması yüzünden 1993’te geldiği ülkeden 1995’te geri çekilmiştir.

Başlarda halk kaosun görece daha az olmasından dolayı BM müdahalesinden memnun kalmış, ancak kimi yerel grupların “bu adamlar sizi Hristiyan olmaya zorlayacaklar” propagandası sonucu olarak halkın BM askerlerine karşı tavrı oldukça değişecektir. BM, bu propagandanın önüne geçmek için ABD’den sonra en çok Pakistanlı askerlere görev verse de, siyahi Müslümanlar için bu ayrım zaten yapılamaz, yapılsa da bunun bir önemi yoktur. Çünkü kimin yanında olduğun ve kiminle hareket ettiğin zaten bellidir.

Özellikle 1998-2006 yılları arasında Somali adeta param parça olmuştur. Çünkü bu seferde çökmüş devlet yapısından kaynaklanan kaos ortamından kendini uzak tutmak isteyen kimi yerel güçler tarafından merkezi yapılanmaya karşı birçok özerk bölge ortaya çıkmış ve bazıları bağımsızlıklarını bile ilan etmiştir. Günümüzde de özellikle Somaliland ve Puntland yönetimleri örneğinden de görüldüğü gibi, görece daha az aksiyon içeren bölgeler kuzeyde yaygın olan özerk yapılanmalardır.

Böyle bir kaos ortamında toplumun veya gençlerin terörize olmama ihtimali çok düşük olurdu zaten. Bu terörize olma hali yüzünden aşırıcı akımın etkisine kapılmış İslami Mahkemeler Birliği, taraftarlarını El-Kaide’nin militan ve propaganda desteğini de arkasına alarak hızla arttırıyordu.

En sonunda gücünün zirvesine ulaştığı haziran 2006 yılında İslami Mahkemeler Birliği, Mogadişu muharebesinde, Mogadişulu birkaç derebeyin katılımıyla ABD tarafından kurulan ve açıkça desteklenen ARPCT’yi (Barışın Sağlanması ve Terörizm Karşıtı Birleşme) feci bir yenilgiye uğratarak kenti ele geçirmiştir. Daha sonra örgüt, kuzeyde Puntland ve güneyde Jubaland özerk yönetimlerini de ele geçirecekti ve ülkenin tamamını kontrol altına almak üzereydi. ARPCT’yi Suriye’de IŞİD’e karşı savaşsın diye kurulan YSO(Yeni Suriye Ordusu) veya SDG(Suriye Demokratik Güçleri) örgütlerine benzetebiliriz. Çünkü ARPCT’de İslami Mahkemeler Birliğinin yükselişini durdurmak için oluşturulmuş bir yapılanmadır.

Somali’nin laik güçlerin elinde olmasını isteyen ve cihatçı bir Somali’yi kendisine tehdit olarak gören Etiyopya, bu gidişatı değiştirmek istiyordu. Çünkü Somali’de cihat biterse sıra zaten Etiyopya’ya gelecekti. Çünkü Somalililer, Etiyopya’nın doğusundaki Müslümanların yaşadığı Ogaden bölgesi için, büyük Somali sınırlarına dahil olmasından dolayı hak talep ediyorlardı. Türkiye için misakı milli neyse, Somali içinde Büyük Somali hayali odur. Büyük Somali Cibuti’nin yarısını, Etiyopya’nın Ogaden bölgesini ve Kenya’nın doğu sınırlarını içine alır.

Aralık 2006’da ABD’nin lojistik destek verdiği Etiyopya Ordusu, Somali’nin başkenti Mogadişu’ya girerek, buradaki İslami Mahkemeler Birliği hakimiyetini sonlandırdı ve örgüt dağılarak param parça olmuş halde kırsalda tutunmaya çalıştı. 2004 yılında Kenya’da kurdurulan Federal Geçiş Hükumeti, Etiyopya işgalinin ardından sonunda Mogadişu’ya taşındı.

Mogadişu’nun Etiyopya tarafından alınmasından 1 ay bile geçmeden ocak 2007’de ABD, Somali’ye gelerek burada İslami Mahkemeler Birliğine destek için gelmiş El-Kaide militanlarına yönelik operasyonlar başlattı.  Ardından İslami Mahkemeler Birliğinin dağılan parçalarından ortaya çıkan Eş-Şebab, Hizbul İslam ve Popüler Direniş Hareketi gibi örgütler işgale karşı gerilla mücadelesi başlattılar.

Günümüzde ise ABD daha çok İHA’lar kullanarak Eş-Şebab’ı ve başta Hizbul İslam olmak üzere müttefiklerini vurmaya çalışıyor. Kara gücü ihtiyacını ise Afrika Birliği tarafından oluşturulan “Afrika Birliği Somali Misyonu” denen ordu yürütüyor. Bu misyonun en aktif katılımcı ülkesi ise şuan Kenya. Kenya’nın da, Etiyopya’dan farklı bir amacı ve korkusu yok zaten. Bu Afrika koalisyonu bir orduya ihtiyaç duyulmasının sebebi de tabi ki yerel halkın Eş-Şebab ve müttefiklerinin arkasında olması. Çünkü Somali halkları Müslüman bir diyarda ABD, Etiyopya ve Kenya gibi İsevi ülkelerin askerlerinin olmasını doğru bulmuyor ve sırf bu yüzden bu ülkelerin ayakta tuttuğu Federal Geçiş Hükumetini meşru görmüyorlar.

Zaten bu yüzden Federal Geçiş Hükumetinin başkent Mogadişu dışında hiçbir yerde varlığı hissedilmiyor ama Eş-Şebab, bırakın Somali’yi, Kenya ve Etiyopya’da da eleman topluyor ve buralardaki üyeleri üzerinden bu ülkelerde de büyük terör saldırıları gerçekleştirebiliyor. Yani bu ülkelerdeki Müslüman azınlıklar tarafından da destekleniyor. Çünkü bu ülkelerdeki Müslüman azınlıklarda ülkelerinin Somali’yi işgalinden, daha doğrusu Müslüman bir ülkenin topraklarına girilmesinden rahatsızlar. Zaten Müslümanlardaki bu rahatsızlığı dizginleyebilmek için Kenya’da “ölüm mangaları” kuruldu ya. Kenya’nın seri katillerden oluşan Ölüm mangalarının işlediği cinayetler sürekli medyada infiale sebep oluyor.

Bu arada Türkiye’nin de Federal Geçiş Hükumeti’nin askerlerini, Eş-Şebab karşısında eğitmek için Mogadişu’da bir askeri üs inşa ettiğini hatırlatmakta fayda var ve burada inşaatlar bitti, eğitimlerde henüz yeni başladı.

Talibanla ilgili yazımı da okursanız Afganistan ve Somali’nin, daha doğrusu Eş-Şebab ve Taliban’ın oldukça benzer bir hikayelerinin olduğunu görürsünüz. Halklarının kendilerini destekleme sebebini ve bu sayede uluslararası desteklerine rağmen nasıl merkezi hükumetlerine başkentin dışındaki toprakları dar ettiklerini de buradan yola çıkarak anlamak mümkün.

Taliban’da Eş-Şebab’ta, kendi ülkelerindeki Sosyalist hükumetlerin çökmesinin ardından oluşan kaos ortamında kuruldu ve bu kaos ortamının yarattığı terörize halden beslenerek hızla büyüdüler ve ülkelerinin başkentlerini ele geçirip katı dini uygulamalarda bulundular. Sonlarıysa hep aynı oldu. Önce dışarıdan birileri geldi, sonra da kendi içlerinden farklı birilerini kendi indikleri yere bindirdiler ve şimdi onlara karşı gerilla savaşı yürütüyorlar.

Buradan çıkarılacak ders şu ki; insan hak ve hürriyetlerini çiğneyen bir rejim varsa bu sorunu çözme görevi önce rejimin altındakilerindir. Eğer onların çözmesi imkansızsa bu fırsatlar işgal olmadan yaratılmalıdır ama işgal asla olmamalıdır. Aksi halde yabancı müdahaleler, şuan canlı canlı şahit olduğumuz Irak, Libya, Afganistan, Somali ve Suriye örneklerinden de anlaşılacağı üzere sadece zalimleri, hem dünyanın hemde yerli halkların gözünde mağdurlar veya kahramanlar haline getirmekten başka bir işe yaramayacaktır(Kaddafi ve Saddam gibi psikopatlar bugün, bu yüzden halkların gözünde kahramana dönüştü) ve mevcut kaosları daha da derinleştirecektir.

Birde Somali’nin sosyalist geçmişine bir bakalım. Yani Mohamed Siad Barre’li yıllara. Kendisi 1969 yılında askeri darbe yoluyla Somali’nin sosyalist günlerini başlatmıştır. İktidarı esnasında da ona Jaalle Siyaad (“Yoldaş Siad”) diye hitap edilirdi.

İktidara gelen Yoldaş Siad liderliğindeki askeri cunta, sosyalizmin Somali’nin ihtiyaçlarına adapte olabileceğini söylemiş ve ardından tüm mal ve hizmet üretim araçlarını ve mekanlarını kamulaştırmıştır. Kooperatif çiftlikler terfi edilmiş ve hükümet, aşiret hegemonyasını kırıp merkezi yapılanmayı sağlamak için mücadeleye başlamıştır. Bu dönemde Somali’nin genel görünümü, Etiyopya ve Kenya’ya kıyasla çok daha iyi bir durumdaydı.

Yoldaş Siad’ın en büyük hatası kuşkusuz herkes gibi Büyük Somali idealine kapılıp saldırgan bir pozisyona girmesidir. Bu süreçte Ogaden’de, Etiyopya Ordusuna karşı savaşan  Batı Somali Kurtuluş Ordusu’na(BSKO) da destek veriliyordu. En sonunda 1977’de BSKO’nun çağrısı üzerine Somali bölgeye büyük bir taarruz başlattı. Zaten hali hazırda Etiyopya çok zor durumdaydı. Çünkü Eritreli ve Ogadenli ayrılıkçılar bir yana, birde sözde devrimci EPRDF ile mücadele eden Etiyopya, üstelik bir yandan da büyük bir kıtlıkla boğuşuyordu ve oldukça zor durumdaydı ve Somali, Etiyopya’nın bu zor zamanından istifade etmek istiyordu. Fakat Sovyetler Birliği, Küba ve Güney Yemen’den oluşan bir koalisyonun askeri müdahalesi sayesinden Somali, Etiyopya’dan çıkarılacaktır.

Bu gelişmeler yüzünden Somali’nin Sovyetler Birliği ile arası bozulacak ve bu yüzdende ülkedeki bütün Sovyet danışmanlar sınır dışı edilecektir. Danışmanların sınır dışı edilmesiyle ülkedeki kalkınmaya yönelik Sovyet desteği kesilecek ve Somali yalnız kalarak ekonomik olarak çökecektir ve maalesef rakiplerinin gerisine düşmeye başlayacaktır. Bu ekonomik çöküş yüzünden Yoldaş Siad, aşiret hegemonyasına karşı verdiği mücadelede zayıf kalacak ve 1986’da başlayan Yoldaş Siad karşıtı isyan kontrol edilemez hale gelecektir.

1986’dan günümüze kadar Somali’de bitmek bilmeyen iç savaş, o yıl başlayan Yoldaş Siad karşıtı isyanla başlamıştı. Düştüğünde ise yıllardır mücadele ettiği aşiret hegemonyası, yani derebeylik düzeni ülkeye geri geldi ve aşiretler tekrar güçlendi. Tıpkı gericiliğin de yükselmesi gibi.

Yoldaş Siad 1991’de iktidardan düşünce, İki kez Mogadişu’yu geri almak için çalıştı ancak Mayıs 1991’de, Mogadişu’daki en güçlü General olan Mohamed Farrah Aidid tarafından yenildi ve sürgüne gitmeye zorlandı. Yoldaş Siad, başlangıçta Kenya’nın başkenti Nairobi’ye taşındı ama ardından Kenya’nın hükumeti ve halkının kendisine yönelik tepkileri yüzünden iki hafta sonra Nijerya’ya taşındı. Yoldaş Siad, bir kalp krizi sonucu Nijerya’nın en büyük şehri olan Lagos’ta 1995’te hayatını kaybetti.

Muhammed Ali Çalışkan

StratejikOrtak.com MİSAFİR YAZAR

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

Yazarlık Başvurusu

7 YORUMLAR

    • biz burda o kadar çözüm süreci sırasında “terör örgütleriyle uzlaşma olmaz” derken, sonrada bunu hükumet anlayıp silahlı mücadeleye başlarken başka bir yerde gidip teröristlerlemi uzlaşacaz?

      hiçbir yerde hiçbir terör örgütüyle uzlaşma olamaz.

  1. Neden bu tip örgütlerin ideolojilerini savunmanın hiçbir tutarlı tarafı olamaz gibi bir girişle yazıya başlıyorsunuz anlamış değilim!! Kardeşim bir tutarlılık payı var ki insanlar bu örgütlere meylediyor değil mi?? Ne yani şimdi bu insanların hepsinin gözü mü dönmüş yada aklını mı yitirmiş diyeceğiz!! Asla!! İslami bir şeri düzen istemenin nesi mantıksızlık bir kere!! Bu dünyada müslümanlar 14 asır bu düzenle yaşadılar kardeşim!! Bunu inkar etmenin yada yaşanmamış gibi görmenin manası var mı?!! Nereye kadar böyle kör bakmaya devam edeceğiz?! Somalideki insanlara sorulsa eminim ki yüzde 90 şebabı iktidara taşır. Aynı şekilde bugün Afganistanda Talibanlı bir seçim olsa muhakkak Taliban hükümet olurdu. Daha da ilerisi Irakta sunniler arasında bir seçim yapılsa bir tek sunni bile zalim ve mezhepçi Irak devletini (hatta İran) İşide tercih etmez!! IŞİD onlar için malesef şii hükümetten daha sevimli!!

  2. Hidayet yolunu tutmuş aziz Müslümanlar kendi yollarında dümdüz giderler düz yol bitince ne sağa dönerler ne sola,dönene de dönek derler hep görüldüğü gibi

  3. Güzel tesbitler demek ki sosyalizmin gözü körmüs bide müslüman halk sevdalanmissa ama dış müdahalede halkların mutluluktan havalara girdiği de olmuştur İtalya Japonya güney Kore ve geçmişte haritadan silinip başka ülkeye transfer olan halklar gibi

  4. Amerikan veya Rus kuklası laik veya sosyalist rejimler asla islam ülkelerinde tutunamaz ve tutunamayacaktır.En ufak bir kıvılcımda direnişciler ayaklanırlar.Tıpkı bugun ırak suriye afganistan somali mali filipinler ve daha nice ülkelerde olduğu gibi.Gerek somalide gerekse diğer ülkelerde savaslar daha çok sürer ta ki bu kukla rejimler devrilene kadar veya direnişciler silah yoluyla bastırılana kadar siyasi cözüm vs ancak hayal ürünüdür.

Yorum Yaz

Lütffen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz