Mark Sykes: Ortadoğu Haritasını Çizen Adam

4443

İngiltere’nin Değişen Osmanlı Politikası

19.yy’ın siyaset yapma modeli olan İngiltere ve İngiliz siyaseti, yeryüzüne yayılmış çıkarlarından dolayı çok yönlü olmuştur. Bu çıkarlar doğrultusunda, hem Hindistan’a giden yolların güvenliği hem de o dönem potansiyel tehlike olarak gördüğü Rusya ile arasına tampon görevi görme açısından Osmanlı Devleti’ni ayakta tutma politikası izliyordu. 1853-56 Kırım Savaşı’nda Osmanlı Devleti’ni destekleyip Rus gücünü dengelemeye çalışması bu politikaya örnek olarak gösterilebilir.

19.yy’ın son çeyreğinde ise İskenderiye’den Güney Afrika’ya kadar uzanan İngiltere’nin sömürge imparatorluğu 20.yy’da izleyeceği politikaların da farklı bir boyut kazanmasına neden oldu. ‘The Great Game’ (Büyük Oyun) olarak adlandırılan bu yeni politika, Osmanlı’yı ayakta tutma stratejisinden vazgeçilip Asya toprakları üzerinde yaşayıp Türk olmayan halkların desteklenebileceği fikri noktasından çıkmıştır. Bu fikrin ortaya çıkmasına sebep olan bir diğer etken de Rusya’nın bölgede artan etkinliği olmuştur.

De Bunsen Komitesi ve Mark Sykes

İngiliz yazar, diplomat, asker ve gezgin Sir Mark Sykes 1879 yılında varlıklı bir ailenin oğlu olarak dünyaya gelmiştir. Sykes garip bir geçmişin ürünüydü aslında. İyi yürekli ama kayıtsız annesi ile yaşlı ve sert babası ayrı yaşadı. Babası onu 11 yaşında iken doğuya seyehata (Mısır, Lübnan, Kudüs) götürmüş ve henüz küçük yaşlarda yapmış olduğu bu seyahat yaşamına yön verip bir tutku haline geldi. Eğitim geçmişi de pek parlak olmayan Sykes, Cambridge Jesus College’da 2 yıl okumuş fakat mezun olamamıştı. Babasının ölümünden sonra kendisine kalan büyük topraklar ve haralar onu doğuya yapacağı uzun süreli seyehatlerden alıkoymamıştır. Sykes, sempatik tavırları ve profesyonel sayılacak derecedeki yeteneklerinden (karikatürist ve taklitçi) dolayı kolaylıkla dost edinirdi. Fikirlerini inatla savunur, sık sık da değiştirirdi. Sykes’ın bu özellikleri göz önünde bulundurulduğunda, daha sonra göreceğimiz Sykes-Picot Antlaşması’nda oynadığı rolü daha iyi anlamamızı sağlayacaktır.

Mark Sykes

Babasından, torak ve haraların yanı sıra önemli bir miras daha kalmıştı; parlamentoda vekillik koltuğu. 1911’de muhafazakar bir vekil olarak Avam Kamarasına girmiş, 1913’te de 6.Baronet (babadan oğula geçen onur ünvanı) olarak babasının yerine geçmiştir. Sykes’ı diğerlerinden farklı kılan nokta, kısa zamanda yaptığı doğu seyehati ve bu seyahatlerden edindiği bilgilerdir.  Bu bilgiler yaklaşan I.Dünya Savaşı sırasında oluşturulacak politikalar açısından oldukça önemli görülmüştür. Sykes’ın savaştan önce sarf ettiği şu cümleler, İngiliz dış politikasını anlamamız açısından oldukça önemlidir; ‘Londra’dan Kalküta’ya uzanan alanda İngilizlerin sonsuz çıkarı vardır.’ Öngörülerinin erken dönemde dikkate alınmamasının 2 temel nedeni vardı;

  • Mensubu olduğu parti iktidar değildi
  • Dünya Savaşı henüz patlak vermemişti

Savaşın başlamasıyla birlikte Ortadoğu uzmanlığından yararlanabileceği bir iş aramaya girişti. Bu doğrultuda 1914 yazında dönemin önemli siyasi figürlerinden Churchill’e mektup yazar. Mektubunda Osmanlı’ya karşı çalışıp, yerlileri ayaklandırabileceğini ve kendi saflarına çekebileceğini belirtse de Churchill’in ona vereceği bir görev yoktu veya görev vermeyi uygun bulmamıştı. Fakat İngiliz donanmasının Gelibolu’da aldığı yenilgi Churchill’in görevden alınmasına neden oldu. Yaşanan bu gelişmeye paralel olarak İngiltere ‘De Bunsen Komitesi’ni kurdu.

Dönemin İngiltere başbakanı H.H. Asquith tarafından kurulup başkanlığı Sir Maurice De Bunsen tarafından yürütülen komitenin amacı savaş sırasında İngiltere’nin izleyeceği dış politikayı belirlemekti. Komite aslında birkaç bakanlığın birleşmesiyle oluşturulmuştu. Bu bakanlıklardan bir de, başında Herbert Kitchener’in bulunduğu Savaş Bakanlığı idi. Kitchener göreve gelir gelmez yaptığı ilk iş Mark Sykes’ı komite üyesi yapmak oldu. Çünkü Kitchener’in Ortadoğu’yu bilen vekillere ihtiyacı vardı ve Sykes bölgeyi bilen birkaç isimden biriydi. Komite, Sykes’ın etkisiyle Osmanlı Devleti’nin savaş sırasında öngörülen siyasi yapısının alternatiflerini şu şekilde açıklamıştır;

  • Osmanlı Devleti’nin itilaf devletlerince ilhakı
  • İmparatorluğun nüfuz bölgelerine ayrılması
  • İmparatorluğu olduğu gibi bırakmak ama hükümetini tabi kılmak
  • Devletin federe yapılara bölünerek yerinden yönetilmesi

Dönemin baskın politik yapısı, Osmanlı Devleti’nin ilhakını arzularken komite, öncelikle müttefikler arasında sürtüşmelere neden olabileceği ve sonrasında özellikle İngiliz tarafına fazladan ek sorumluluk ve maliyet getireceği kaygısıyla, bu planın uygulanmasını uygun bulmamıştır. Bunun yerine komite, merkeziyetçi yapısı bulunmayan Osmanlı Devleti’nde beş federe devletin (Suriye, Filistin, Ermenistan, Anadolu ve Irak) kurulmasını önerdi. Planın esnek oluşu, İngiltere’yi ek mali ve askeri yükümlülüğe sokmaması komite tarafından olumlu karşılanıp kabul görüldü.

Raporlaştırılan bu karar İngiliz Hükümeti tarafından tam olarak uygulanmasa da, alınan kararlar İngiliz politika yapıcılarının niyetlerini göstermesi bakımından önemlidir. Sykes-Picot Antlaşması’nın İngiltere açısından ön hazırlığı niteliğinde olan bu rapor, Osmanlı Devleti’nin öteden beri savunulan toprak bütünlüğünün artık İngiliz siyasetçilerinin gündeminden tamamıyla düştüğünün somut bir delili olarak yorumlanabilir.

Arap Aşiretleri ve bir İngiliz ajan

Raporun genel ağırlığının İran Körfezi’ne yönelik olması Sykes tarafından Ortadoğu hakimiyeti için yeterli bulunmadı ve bunu komiteye bildirdi. Sykes, bu doğrultudaki raporunu komiteye teslim ettikten sonra Temmuz 1915’te Kitchener tarafından bilgi toplaması amacıyla Ortadoğu’ya gönderildi.

Mark Sykes’ın Ortadoğu’daki Faaliyetleri ve Sykes-Picot Süreci

6 ay süren Mısır, Mezopotamya, Balkanlar ve Hindistan yolculuklarının neredeyse her adımını raporlaştırıp komiteye gönderdi. Sykes bu gezilerinde etnik grup fark etmeksizin, tek tek aşiretlerin nerede yaşadıklarını, kuvvetlerini, silah durumlarını, Osmanlı Devleti’ne yönelik tutumlarını ve aşiret reislerinin birbirleri ile olan ilişkileri tespit etmeye çalışmıştır. Bu doğrultuda 3 bölümlü bir aşiret haritası da çizen Sykes, haritayı aşiretlerin yerleşik, göçebe ve yarı göçebe durumlarına göre tasnif etmiştir. Sömürgeciliğin gelişimine paralel olarak, yerel halkı tanımak ve bunlarla iritbak kurmak, zayıf ve güçlü yönlerini, çıkar ilişkilerini tespit etmek İngiltere’nin bölgede hakimiyet kurması açısından son derece önemliydi.

İngiliz İstihbaratı Sykes’ı kimi zaman gönüllü öğretmen, doktor olarak kimi zaman da din adamı olarak  görevlendirip bölgede bilgi toplamasını sağlıyordu. Görevi sırasında sırasında ismi geçen yerleşim yerlerinde gözlemlerde bulunan Sykes’ın amacı yanlızca bölge insanı hakkında bilgi edinmek değildi. Esas amacı bölge üzerinde İngiliz hakimiyetini gerçekleştirmenin yollarını aramaktı.

Sykes ve birçok İngiliz istihbarat ajanının ortak çalışması ile bölge halkının düşüncelerine eklenmek istenen şuydu; ‘Osmanlı’nın dörtyüz yıllık istibdatı sona erdirilmeli, büyük özgür Arabistan kurulmalı.’ Bu söylemin etkisiyle Mekke Emiri Şerif Hüseyin bağımsızlığını ilan etmiş ve büyük oranda Arap halkı etrafında toplamıştır. Para ve silah desteği alan Şerif Hüseyin beraberindeki arap aşiretleri ile birlikte, kendilerini İngilizlerden korumaya gelen Osmanlı’ya karşı bir isyan başlattılar. Hicaz’da İngilizlerle savaşan Osmanlı ordusuna arkadan bir saldırı başlatan Şerif Hüseyin ve beraberindeki arap aşiretleri, milleyetçiliğin de etkisiyle büyük bir katliam yaşanmasına neden oldular.

İngilizlerin bölgedeki faaliyetlerinden elbette rahatasız olan bir Fransa vardı. İngiliz-Fransız görüşmelerinin başladığı sıralarda Sykes Ortadoğu’dan henüz dönmüştür. Sykes edindiği izlenimler doğrultusunda; Fransa’nın Suriye emellerinden çekinip isyan etmekten korkan Arapların rahatlatılması için, ilk önce Fransızlarla anlaşılması gerektiğine inanmıştır. Ayrıca komiteyi uyarmış, gerekli önlem alınmazsa Şerif Hüseyin’in öldürülebileceğini ve yerine geçecek kişinin İttihak ve Terakki’nin adamı olmakla kalmayıp Arap isyanı ile ilgili bütün hazırlığı boşa çıkacağını ifade etmiştir. Bu fikirlerle kabinenin gözüne giren Sykes, o dönem Fransızlarla (François Georges Picot) yürütülen görüşmelerin tıkanması sebebiyle bu çıkmazı aşmak için hükümet tarafından Arthur Nicolson’ın yerine atanmıştır. Bundan sonraki görüşmeler Sykes ve Picot arasında yapılacaktır.

 Uzun süren toplantılar ve ara ara tıkanan görüşmeler sonucu hem İngiltere hem Fransa nüfuz etmek istedikleri bölgeler üzerinde büyük oranda anlaştılar. Fransanın ekonomik (petrol) İngiltere’nin ise stratejik (sömürgelere giden yol) bölgeler üzerinde hakimiyet kurması, savaşın başladığı ilk andan beri kendi iç siyasetlerinde tartıştıkları bir konu olmasından ötürü iki tarafından da memnuniyetinden söz edebiliriz. Görüşmeler Ortadoğu’nun tamamını kapsayacak şekilde yapılsa da Yahudiler (Kudüs çevresi-Filistin) ile ilgili nihai bir sonuca varılamamıştır. Ancak çizelen yeni Ortadoğu haritası ve bu haritaya eklenen yeni devletlerle (Ürdün, Irak) ileride kurulacak bir Yahudi devletine yer açmak istenildiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.

Sykes’ın Filistin’i İngiltere’nin kontrol etmesi gerektiğini savunması, Picot’nun da Büyük Suriye projesine Filistin’i de dahil etmek istemesi, taraflar arasında anlaşmazlığa yol açmış ve Sykes-Picot Antlaşmasına yansımıştır. Filistin konusundan istediğini alamayan Sykes Süveyş Kanalı’na bitişik olan bölgenin kontrolünü sağlamak için Siyonist Filistin Davası’na arka çıkma fikrini sunmuştur. Hem bu hamle ile İngilizler sadece bölge Yahudileri değil, Amerika, Rusya ve Almanya Yahudilerinin de sempatisini kazanacaktı. Yani İngilizler çok istedikleri Filistin’i alamadığı için Siyonizm’i Filistin’in işgalini meşrulaştırmada kullanmışlardır. Bu doğrultuda İngiliz himayesi altında bölgeye çok sayıda Yahudi yerleştirilmiştir.

Sir Mark Sykes 1919 yılında barış konferansı için bulunduğu Paris’te kaldığı otelin odasında yakalandığı İspanyol Gribi nitecesinde, adını verdiği antlaşmanın akıbetini göremeden öldü.

Sonuç

Sykes-Picot Antlaşması, Rusya’nın 1917’de uluslararası kamuoyuna ifşa etmesiyle hiçbir zaman tam olarak pratiğe dökülmemiş olsa bile daha sonra yapılacak olan Balfour Deklerasyonu, Paris Barış Konferansı, Sevr Antlaşması ve San Remo Konferası’na yön vermesi açısından son derece önemlidir. Sömürge yönetiminde yetişmiş kişilerin bölgenin beşeri, dini ve siyasi yapısından ziyade devletlerin çıkarlarını dikkate alması bölgeye kaosa sürüklemiştir. Uluslararası ilişkiler realist dünyasının ‘böl ve yönet’ metodunun en güzel örneklerinden biri olarak gösterilebilir.

Resmi adıyla Küçük Asya Antlaşması olan Sykes-Picot Antlaşması günümüzde Ortadoğu’da yaşanan sorunların temelinde yatan neden olarak gösterilir çoğu tarih yazarları tarafından. Antlaşmanın imzalandığı günden bu yana bölgede yaşanan kaos, mezhep ve iç savaşlar yaklaşık kırk milyon insanın ölümüne yol açmıştır. Bugün bile bölge insanına ‘parçalanma’ ya da ‘bölünme’ dendiği zaman adını bilmese bile Sykes-Picot Antlaşmasını lanetlemekte. Bu da antlaşmanın, insanlarda yarattığı ‘psikolojik’ boyutu göstermektedir.

Sykes-Picot’a göre; Mavi alan Fransız sömürgesi; A alanı Fransız Mandası
Kırmızı alan İngiliz sömürgesi; B alanı İngiliz Mandası

Mehmet Usal*


*Stratejik Ortak misafir yazarı.

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

Yazarlık Başvurusu

5 YORUMLAR

  1. Hakikaten güzel yazı olmuş Mehmet usta demek ara karışmış elalem çatışmiş İsrael doğmuş hep merak etmişimdir hangi devlet tesadüfen doğmuş hangisi yapay hangisi tampon

    • Yorumlarınız için teşekkür ederim. Ortadoğu’da tesadüf olarak bilinen gerçekleri tek tek açığa çıkarıp paylaşmaya çalışacağım.

Yorum Yaz

Lütffen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz